Emre KOÇ

Emre KOÇ

ANLAM ARAYIŞIMIZ VE RAMAZAN

A+A-

Rahmet ve mağfiret iklimi Ramazan ayı geldi ve geçiyor. Covid-19 salgınının tüm küreyi kasıp kavurduğu, imtihanımızı ceza değil bir ayet, delil ve ibret şeklinde anlayıp iyi veya kötü her durumda iman ve sabırla yaşamamız gereken şu zamanda, Ramazan ayı adeta imdat çağrısına verilen ilahi bir cevap gibi hayatımızı kuşatmış bulunmakta. Öte yandan yetkili kurumlarca ülke çapında alınan tedbirler kapsamında kamu alanlarına getirilen kısıtlamayla birlikte camilerde devam eden cami odaklı din hizmetlerine de birtakım yeni düzenlemeler getirildi. Beş vakit, Cuma ve Teravih namazlarının cemaatle kılınması kısıtlanınca içimizi bir hüzün kapladı. Cemaatle namaz ve ilahi huzurda birlikte el açıp Hakk Teâlâ’ya yakarışla adeta hayat bulduğumuz, tazelendiğimiz, iman ve dayanışma bütünlüğünü idrak ettiğimiz imkâna, kalbimizin derinliğinde kaynayan bir özlem biriktiriyoruz. Bu süreçte dua, sabır ve ümidimizi sürekli tazelememiz lazım ki ruhlarımız sükûnet bulsun.
Ramazan ne anlama geliyor ve bizim için ne ifade ediyor?
Toplumsal hafızamızdan günlük yaşama giren kavramlar dil, toplum ve tarih bakiyesine sahip olup belirli bir yaşanmışlığı ve manayı ihtiva etmektedir. İnanç ve kültür bakiyemizden yaşantımıza giren kavramlar da aynı şekilde bir yaşanmışlığa ve mana çevrenine sahiptir. Diğer bir deyişle dil ve kültürün birbirini senkronize ettiği devinimde kavramlar, tarih boyunca yaşamış toplumların hadisata bakışını hem etkilemiş hem de beslenmiştir. İşte inanç ve ibadet hayatımızda yer alan kritik kavramlardan biri olan Ramazan’ın, vahyin nazil olduğu toplumsal vasat bağlamında kazandığı ve daha sonra Müslümanların medeniyet tecrübesine mâl olduğu bir anlam serüveni vardır. Geliniz, hep birlikte ömrümüze her sene baharın enfes kokusunu, güneşin aydınlığını ve âlemin enginliğini getiren ayın adı olan Ramazan kavramının ne anlama geldiğini inceleyelim.
Ramazan kelimesi sözlükte üç mana boyutuyla karşımıza çıkıyor. 
Birincisi, ramazan kelimesi Arapçada ‘’ramad’’ kökünden gelir ki, yani güneşin fazla kızışması, yakması, güneş ısısının şiddeti ve kızgın toprak gibi anlamları muhtevidir. Dilin günlük yaşamda kullanımında ise ‘’Koyun sürüsü kızgın güneşin altında otladı, dolayısıyla ciğerleri susuzluktan kurudu’’ ve ‘’Falan kişi kızgın güneşin altında geyik avlamaktadır’’ şeklinde bir anlam fomülasyonuna sahiptir (Rağıb el-İsfehani, el-Müfredat Fi Arabiyyeti’l-Kur’an, md.’’r-m-d’’). 
Kızgın zeminde tüm uzuvlarıyla kavrulana kadar yürümek nasıl ki insanı etkiliyor ve değiştiriyorsa aynı şekilde ramazanın ışığı, sıcaklığı ve aydınlığı altında insan gafletini kızartıyor, günahlarını yakıyor ve nefsini ilmek ilmek işlemeye hazır hale getiriyor. Hepimiz evlerimize yeni bir eşya aldığımızda, onu eve getirmeden yerini temizler ve düzenleriz ki yeni eşya adeta içinde bulunduğu ortamı da yenilesin, ferahlık katsın. Yahut hayatta yepyeni bir sayfa açarken, geçmişe dönüp bir şeyleri gözden geçirir ve kararlarımızı revize ederiz. Zira isteriz ki açılan yeni sayfada geçmişin kötü izleri tekrar ortaya çıkmasın, berraklığı dağıtmasın ve umudu kırmasın. Yoksa fi tarihinde başımıza gelen kötü bir şeyin etkisi tam da işlerimizi yoluna koyacağımız zamanda karşımıza çıkar ve bütün gayretimiz darmaduman olur. Bir türlü müspet bir başlangıç yapamayız. Zira geçmişte yaşadığımız olumsuzluklardan arınmadığımız sürece yeni bir başlangıç yapabilmemiz pek de mümkün olmayabilir. İşte Ramazan, hayata yeniden tutunmanın ve kayıpları telafi ederek tamam olmanın ayı ve adıdır. İlahi aşkın ateşinde tövbe ve istiğfarla günahları yakarak kötülüğün esaretinden kurtulmanın tam zamanıdır. Güneşin yakıcı sıcaklığını bağrımızda hissettiğimiz gibi ilahi inayetin kalbimizden tüm uzuvlarımıza kaynayarak yayılması ve damarlarımızda dolaşan şeytana dünyanın kaç bucak olduğunu belletmesiyle ruhumuz özgürleşecek ve aydınlanacaktır. Günahın ve kötülüğün esaretinden âzâde olan nefis, işte o vakit Kur’an’ın ve Sünnet’in yüce mesajlarını daha güçlü kavrayıp yaşamı bu iki değere göre daha pratik şekilde tanzim edebilme imkânına kavuşacaktır.
İkincisi, İmam Halil’den nakledildiğine göre ramazan kelimesi, yaz mevsiminin sonunda ve güz mevsiminin başında yağan, toprağı kir ve tozdan temizleyen yağmur anlamına gelen ‘’ramda’’ kelimesinden alınmadır (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dili Kur’an Dili, Bakara 2/185).
Nasıl ki bu yağmur toprağı kir ve tozdan arındırıyorsa ramazan ayı da günahtan kurtulmaya ve ruhunu nefsanî arzu ve isteklerin esaretinden özgürleştirmeye azmetmiş, karar kılmış ve yola çıkmış kişi için işleri daha da kolaylaştıran, mümkün hale getiren bir atmosferdir. Yeter ki insan, ramazan ayının bu ulvi atmosferi içine girsin ve kulluğun onurlu eylemleriyle hayatına öz katmaya gayret etsin. Uçsuz bucaksız toprağın bağrına tohum atıp envai çeşit meyve ve sebzeyi temin etmek için mevsimini bekleriz. Bekleriz ki baharda filiz veren meyveyi vaktinde, veriminde ve bereketinde toplayalım. Yahut zemheri kışın kavurucu soğuğunda yeşillenen bitkileri vaktinde toplayıp istifade edelim. Bazen bin bir çaba ve çalışma sonucunda herhangi bir mesleğe atanmak için gerekli olan sınavları bekleriz. Mevcut sürede hazırlığımızı iyi yapmalıyız ki vakti geldiğinde başarılı bir sonuç elde edelim. Zira sınav zamanı belirlidir. Kaçırma ve erteleme ihtimali yoktur. Kaçırırsak aylarca veya yıllarca yaptığımız hazırlıklar ziyan olabilir. Başa dönüp yeniden hazırlanmak ve bir sonraki sınavın vaktini beklemek durumunda kalabiliriz. Elbette insana tövbe kapısı her zaman açıktır. Allahu Teâlâ’nın adalet ve rahmeti insanı çepeçevre kuşatmıştır. Bununla beraber Ramazan ayı ilahi inayetin daha yoğun idrak edildiği bir zaman dilimidir. Tabiri caizse kimse pazarda bolluğun, çeşitliliğin ve uygunluğun artış gösterdiği ânı kaçırmak istemez. İşte insan da arınmak ve felaha kavuşmak istiyorsa Ramazan ayını kaçırmamalı, kulluğun derinliğini teneffüs ederek ‘’işte bu!’’ demeli, bâd-ı sabâı, beklenen baharı doyasıya idrak etmelidir. Doğru zamanda, doğru yerde ve doğru şekilde gerçekleşen bir başlangıç yahut yenilenme, insanın yüzünde yaşla beraber kemale eren ömürlük çizgiler gibi kalıcı hale gelir ve adeta iman nişanesi olarak parıldar.
Üçüncüsü, Ezherî’den nakledilen görüştür ki, ramazan kelimesi, ‘’ramadu nasla ramdan’’ kullanımında görüldüğü üzere kelimenin fiilinden alınmıştır. Kılıcın namlusunu veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki kaygan taş arasında koyup dövmek anlamına gelir. Ezherî, Ramazan ayına bu ismin verilmesiyle ilgili olarak, Arapların bu ayda silahlarını bileyip hazırladıklarını aktarır (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dili Kur’an Dili, Bakara 2/185).
Nasıl ki iki kaygan taş arasında koyulup demire şekil veriliyor, inceltilip kullanıma hazır hale getiriliyorsa, ramazan ayında da nefs bir irade terbiyesine tabi tutulur. Gerek açlık ve susuzlukla gerekse de içsel muhasebe ve arınma ile kişi iradesini terbiye eder, ruhuna incelik kazandırır. Yüce hakikatleri kesin ve mutmain bir karar haliyle içselleştirebilme imkânına kavuşur… Kararsızlık, belirsizlik ve iki arada bir derede hali insanı yer bitirir. Namazla felaha kavuşacağımızı biliriz ama onu rutin bir düzen içinde eda edebilme hususunda tereddüt yaşayabilir, yılgınlık sergileyebiliriz. Camide cemaatle namaza katılmanın bireysel ve sosyal yaşantımıza güzellikler katacağını görürüz fakat meşguliyetimizin yoğunluğu bizi bu motivasyon ortamından alıkoyabilir. Zekât ve infakla İslam’ın sosyal sorumluluk bilincinin hayatımıza değer katacağını, aile, komşuluk ve cemiyet ilişkilerimizi güzelleştireceğini, toplumda var olan sınıfsal algı ve baskılardan bu yolla kurtulabileceğimizi biliriz ama maddi menfaatimizde oluşabilecek muhtemel eksiklik vehmi bizi tedirgin edebilir. Oruç tutarken işlerimizi yoluna koyabilecek disiplin, düzen ve sinerjiyi kazanacağımızı ön görürüz fakat yaptığımız işte verimin düşebileceğine dair zan galip gelebilir. Dolayısıyla insan, ibadet ve sosyal hayatında yaşadığı kararsızlık halinden ötürü kendisini ne dünya ne de ahiret işlerine tam anlamıyla veremeyebilir. Oysaki Ramazan ayı, tam da bu belirsizliği ortadan kaldırıp kişiye daha müspet, belirli ve verimli bir hayat formunu kazandıracak motivasyonla yaşantımızı kuşatmaktadır. Yapmamız gereken, kendimizi bu muciz ayın rahmet ve inayet iklimine bırakmaktır. Bırakın ramazan hayatınıza ince, estetik ve kalıcı rötuşlar atsın. İlmek ilmek hakikati işlesin. Sanatını en nadide dokunuşlarıyla icra etsin.
Ramazan yanmak, temizlik ve netlik/keskinlik manalarıyla ömrümüzü tanzim etmek üzereyken, kâinatta deveran eden bu ilahi seremoniye gönüllü katılalım. Gökte kandiller şahit olsun inkişâfımıza. Yerde bülbüller lâl olsun irtifâmıza. Yer ve gök arasında bereket sofraları kurulsun, âb-ı hayat şerbetiyle semiren canlar rızâ ile dolsun, dua ile âbâd olsun eller. Kırılsın esaret zincirleri. Dünyevileşmenin, tamahın ve hırsın kıskacından bir çırpıda kurtulsun yürekler. Fıtratından kulluk taşan insanlık, yerde sıkıştığı dört zindanından: küreselleşmeden, kapitalizmden, liberalizmden ve pozitivizmden prangalarını kırıp oluk oluk dağılsın yeryüzüne. Döktüğü kanı silsin, bozduğu nizamı inşa etsin. Dünyanın her gözeneğinde vicdanın sesine irkilip ses veren gönüller, İslam’ın ve Ramazan’ın insicâmına hayran kalsın, eşlik etsin. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tüm asırlara sinen nadide müjdesini, sünnetini, misyonunu yüz bin yıllık mesafeden yayılan misk ve amber kokusu gibi alsın, dolsun sineler. İmanla teskin olsun, imanla aşka gelsin, evrilse de çevrilse de Allah’ı bulsun kalpler.
Ömür Ramazanla yansın, temizlensin ve keskinlik kazansın.
Hayırlı Ramazanlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar