Şükran AKGÜN

Şükran AKGÜN

LİYAKATSİZLİĞİN ve DEMOKRASİNİN RİSKİ…

A+A-

“İran” gençlik yıllarımdan bugüne kadar hep ilgimi çeken bir ülke olmuştur. Özellikle Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün İran ile olan ilişkilerinde çok hassas davranması, benim de İran’ın sosyo-kültürel ve jeopolitik yapısına bir çentik fazla ilgi duymama neden olmuştur. Bu gerekçelerle İran ile ilgili nerede elime bir veri geçse büyük bir merakla okumuşumdur.

Dış İşleri Bakanlığı döneminde İran ile olan dostluğumuza önem veren, kendi söylemiyle “üç Padişah beş Cumhurbaşkanı” gören Sayın İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarında yer alan, benim de dost meclislerinde paylaştığım, İran Şahı’yla olan anısını bu hafta sizlerle de paylaşmak isterim.

Buyurunuz lütfen;

“Genellikle devlet başkanlarının ziyareti başkent dışında Dışişleri Bakanlarının refakatinde geçer. Hükümet merkezinde Devlet Başkanı ve Başbakanın ziyaretlerinden, yurtiçi gezilerine fırsat kalmaz. Şah bir Türkiye ziyaretinde güneyde kendi başına özel bir gezi yapmak istemiş. Ben kendisine refakat ediyorum. Şah’la birlikte Kuşadası’na gittik. Kısmet Otelde kalıyoruz. Sabahleyin Şah haber yollayarak beni kahvaltıya çağırdı. Otelde Başbakan Hüveyda ve Dışişleri Bakanı Ardeşir Zahide kalıyordu. Ben hep birlikte kahvaltı edeceğiz zannettim. Halbuki kahvaltıda ikimizdik. Şah benden çevre hakkında bilgi istedi. Sorduklarına cevap verdim. Bu sırada sefaretten birisinin geldiğini Farsça haber verdiler. Bana döndü ve şunları söyledi: “Büyükelçilikten kurye gelmiş. Biraz meşgul olmak istiyorum.” Ben çıkmak istedim. Bırakmadı. Nezaket gösterdi. Farsça konuşmayı sürdürdüler.

-Bize okulda Farisi okuttular.-

Bir buçuk, iki saat kadar Şah kurye ile meşgul oldu. Sonra kurye gitti. Ben “Majeste” dedim. “Tahran neresi, Kuşadası neresi? Anladığım kadarıyla İran’daki işler için gelmiş. Sizden direktif istiyorlar. Bunların içinde doğru anladıysam bir şoför meselesi geçti. Koskoca bir ülkenin bu kadar ayrıntılı işleri ile bir hükümdarın uğraşması garibime gitti. Bunlara ne lüzum var? Bunları yapacak adam yok mu?”

Şah bana döndü: “Hepsi önemli” dedi.” Ne çektiğimi görüyorsunuz. Liyakatli müşavirlerim olsa bende rahat edeceğim.”

Ben de kendilerine cevap verdim;

“Liyakatli müşaviri yaşatmasınız ki.”

Şah niçin o diye sordu, izah ettim:

“Siz doğruyu değil, hoşunuza gidecek şeyleri işitmek istiyorsunuz. Bu yüzden yaşatmazsınız.”

Gülüştük. Bu suretle başlayan konuşma ilerledi. Cesaretle Şah’a şu soruyu yönelttim:

“Peki sizden sonra İran ne olur?”

Şah birdenbire ciddileşti.

“Beni her gün meşgul eden bir soruyu sordunuz.” dedi ve ekledi:

“Ne yapacağımı bilmiyorum. Ama ne yapmayacağımı iyi biliyorum. Yurduma demokrasi adı altında anarşiyi sokmayacağım.”

Şah’ın bu görüşünü paylaşmama imkân yoktu. Kendilerine şu cevabı verdim:

“Demokrasi sistem rejimidir. Sistemi hâkim kılmak lazım. Anarşi oluyorsa, uygulama hatası var demektir. Sisteme ne kabahat buluyorsunuz? Siz, şahıs rejimi istiyorsunuz. Bu düzen kolaydır. Baştaki

bilgili ve adil olursa İyi de işler. Ama herkesin aynı nitelikte olmasını isteyemezsiniz. Yönetici, cahil ve kötü niyetli olursa kişiye dayanan rejimler de berbatlaşır.”

Tartışmamız sürüp gitti…”

38 yıl süreyle ülkesini yöneten İran Şah’ı katı ve diktatörlük denebilecek yöntemlerle ülkesini yönetmiş ve kaynağı Amerikan modelinden olay sosyal ekonomik yaşam biçimlerini dayatmıştı. 1964’te sürgüne gönderdiği Ayetullah Humeyni, şahın hatalarını iyi takip etmiş, yerinde ve zamanında tenkitler yapmış, halk nezdinde büyük itibar kazanmış, milli bir kahraman ve kurtarıcı gibi görülmeye başlanmıştı. Ve İran halkı Şii Ulemanın etrafında toplanıp ayaklanmış, Şahın gitmesini istemiştir. 1979 yılında ise Şah bir daha dönmemek üzere ülkesini ve tahtını terk etmek zorunda kalmıştır.

*Peki Batı kültürünün Avrupa’da geliştiği haliyle demokratik değerler neydi?

On yıllar boyunca değişik insan grupları arasında ki farklar biyolojik farklara (ırkçılığa) dayandırılırdı. Önemli ve saygın bulunan bu biyolojik farklar, siyasetçiler ve bilim insanları arasında artık önemini kaybetmeye başlayınca, Batılı siyasetçiler emperyalist ideolojilerini “kültürcülük” üzerinden yapmaya başladılar ve günümüz seçkinleri yani siyasetçiler ve bilim adamları artık “bu onların kanında var” değil, “onların kültürü böyle” diyerek demokratik değerleri, hoşgörü ve cinsiyet eşitliği üzerine kurmaya başladılar. Buna mukabil bu gelişmeleri gözden kaçıranlar ise kaybetmeye mahkûm oldular, kaybetmeye devam ediyorlar. Çünkü Avrupa demokrasi değerlerini (yani kültürlerini); hoşgörü ve cinsiyet eşitliği üzerine kurarken, Ortadoğu’da gelişmiş Müslüman kültürünü hiyerarşi, fanatiklik ve kadın düşmanlığı üzerine kurdular.

İşte tamda bu nokta da Batı kültürünün emperyalist ideolojilerini gerçekleştirmek üzere kavramsallaştırdıkları demokrasi değerleri karşısında kaybetmeye mahkûm olmak istemeyen hükümetler “Liyakat” kavramını dikkate aldılar ve “demokrasinin riski” karşısında tedbirlerini almaya başladılar.

*“Liyakat” ne demekti?

Layık olmak, yetkinlik…

*Layık olunacak kavram neydi?

Kültürler.

*Peki neden özellikle Türk milleti kültürüne sahip çıkmalıdır?

Çünkü batı kültürü, emperyalist ideolojileri için demokrasi değerlerini hoşgörü ve cinsiyet eşitliği üzerine kurmadan, önce bizler hüküm sürdüğümüz ülkelerde kültürümüzün değerleri olan adil yönetim ve engin hoşgörüyü benimseyen, uygulayan ve sahip çıkan bir millet olduğumuz için.

*Bu durumda liyakatsizliğin riski neydi?

Batının emperyalist ideolojilerine karşı koyamamak, alet olmak.

Liyakatsizliğin ve demokrasinin riskiyle karşı karşıya gelmemek adına; güvenilirliğin, yetkinliğin ve liyakatin hâkim olduğu kültürümüze sahip çıkmak dileğiyle hepimize iyi bir hafta sonu diler, 20 Şubat 2015’te Ege Üniversitesi’nde başlayan karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası sonucu bıçaklanarak öldürülen Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu vefatının sene-i devriyesinde saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.