Yaşar VURAL-Eğitimci

Yaşar VURAL-Eğitimci

ANMAK MI ANLAMAK MI?

A+A-

Devletimizin kurucusu, büyük devlet adamı ve Türk milletinin yüce lideri M. Kemal Atatürk’ün ebediyete göçmesinin 75. yılı içerisindeyiz. Geçen zaman içerisinde dünyada ve ülkemizde çok hızlı gelişme ve değişmeler oldu. Ancak onun bıraktığı manevi boşluk hiçbir zaman doldurulamadı. Onun mümtaz şahsiyetine duyulan ihtiyaç ve hayranlık her geçen gün arttı.

Onu rahmet ve şükranla andığımız bu günlerde onun abide şahsiyetine armağan edebileceğimiz tek şeyin onun çağlarüstü fikir ve görüşlerini önce anlamak ve sonra  yaşatmak olduğu kanaatindeyim.  Atatürk’ü 5-10 dakikaya sığdırmak, bir iki sayfayla anlatmaya kalkışmak inanın onun şanına ve büyük şahsiyetine saygısızlık olacaktır. Onun değil hayatını anlatmak bir sözünü bile açıklamak mesela “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü üzerinde durmak için saatler ayırsak o sözün ifade ettiği anlam zenginliğini açıklamaya muvaffak olamayız. Fakat onun elli yedi yıla sığdırdığı savaşları, yenilikleri, fikirleri ve eserleri okumaya öğrenmeye ve uygulamaya mecburuz. Onun için, Atatürk’ü anmadaki temel gaye onu anlamak olmalıdır. Yani burada birkaç dakika içinde sarf edeceğimiz ve onu anlatmak için kullanacağımız bütün sözlerin temel amacı “Atatürk’ü anlamak” olmalıdır.

Atatürk, Türk milletinin bağımsızlığı ve millî menfaatleri söz konusu olduğunda  en ufak bir tereddüt ve en ufak bir yılgınlık göstermemiştir. Türk milletinin hak ve hukukunu, saygınlığını gerek siyasi arenada gerekse savaş meydanlarında kazanmasını ve kazandıklarını da korumasını çok iyi bilmiştir. Siyasî, askerî, hukukî ve ekonomik alanda ta en başından beri tam bağımsızlık fikriyle hareket etmiş ve bu hususta asla taviz vermemiştir. “Ya istiklâl ya ölüm” ifadesi; kararlı oluşun, asil ve dik duruşun en keskin ifadesi, en vazgeçilmez parolası olmuştur.  Atatürk, vatan ve bağımsızlık konusunda tereddüt içinde olanları en ağır bir dille aşağılamış ve bunlara asla tahammül göstermemiştir. Lütfen Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni yaptıktan sonra söylediği şu sözlere kulak veriniz:

“Ahmaklar!.. Memleketi Amerikan mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için bütün vatanı ve tarihi boyunca sürüp gelen Türk bağımsızlığını feda ediyorlar. Mücadele yerine mandayı kabul edeceğiz ve rahata kavuşacağız!... İstanbul’un yüce kişileri bu fikirde. İçlerinden biri çıkıp da “Ya istiklâl ya ölüm” diyemiyor.

Atatürk’ün bu sözleri söylediği sıralarda memleketin her taraftan işgal edildiğini , milletin yıllarca süren ve sürekli yenilgiyle sonuçlanan savaşlardan dolayı bitkin ve çaresiz olduğunu, memlekette Osmanlı otoritesinin kalmadığını ve bütün ordunun dağıtıldığını, devletin birkaç kişiden oluşan çetelere bile karşı koyamayacak güçte olduğunu düşünmeyi ihmal etmeyiniz. Bütün bu şartları göz önüne getirdiğinizde, “Ya istiklâl ya ölüm!” demek suretiyle bütün dünyaya meydan okumanın ne demek olduğunu çok iyi anlayacaksınız. Atatürk’ün dünyaya bu meydan okuyuşunu arkasında Türk milletine duyduğu sonsuz güven vardır. Bu milletin en güçsüz anlarda bile ne mucizeler yarattığını biliyor; Trablusgarp’ta, Balkanlarda, Çanakkale’de birlikte çarpıştığı Mehmetçiklerin inancına ve gücüne güveniyordu. Milleti de ona güvenmiştir. Elinde neyi var neyi yoksa “Kemal’in askerleri” diye adlandırdığı yeni Türk ordusuna vermiştir. Anadolu’nu çelimsiz, cılız ve yorgun delikanlıları M. Kemal’in elinde adeta arslanlaşmış ve Anadolu’yu düşmana dar etmiştir. İşte bu karşılıklı güvenin neticesindedir ki Atatürk’ün milletle bütünleşmek diye tabir ettiği birleşme ve güç birliği gerçekleşmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.