Yaşar VURAL-Eğitimci

Yaşar VURAL-Eğitimci

Yüce Türk milleti bayramın kutlu olsun!

A+A-

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramın… 

Hakimiyetin millete devredilmek üzere yola çıkılışın 93. Yılı. 23 Nisan 1920’de açılan ilk Meclis, Cumhuriyetin temellerini atan milli bir meclistir. Milli iradenin özgürce temsilinin sağlandığı yer. Kendi gök kubbemizde, kendi bayrağımızın altında hürriyetimizin tüm dünyaca tescilinden önce, verilen kutlu ve yüce mücadelenin sevk ve idare merkezi İlk Meclis… Türkiye Büyük Milet Meclisinin açılış tarihi olan bugün egemenliğin millete resmen devredildiği gündür! 23 Nisan hem egemenliğimizin hem de kendi Hâkimiyetimizin gölgesinde çocuklarımızın bayramı. Kutlu olsun!

 

Bugün Türk milletinin çokça idrak ve yâd etme günüdür. Aslını, atasını, kahramanlarını ve manevi hayatına yapılan cümle saldırı ve ihanetleri hatırlama ve hatırlatma günü biraz da.  Ey yüce milletim, çokça ihanete uğradın bilirim. Sevenin kadar hainin de çok… Zaman onların sesini seni sevenden daha fazlaca çıkarır oldu. Zaman deyip geçmek basit mesele bilirim amma, şimdilik zamanın sırtına yükleyelim bu ihaneti, sonra nasılsa anlaşılacak…

 

İhanet, tatlı bir uyku, masum bir günah gibi girer içimize, bedenimize ve oraya öylece yerleşir. Bu zilleti vücuttan atmak bazen çok zordur. Çünkü çok sinsi ilerler, yavaş yavaş hissettirmeden. Sen hissettiğinde hastalık vücuduna yayılmış olur. Geç kalınmıştır artık, ama hastalıktan kurtulmak da imkansız değildir. Sabırla, tüm gücün ve imkânınla mücadele etmek gerekir bu mikropla. Çünkü bu lânet, sinir sistemini dağıtmış, seni gevşetmiş, seni tanınmaz bir hale getirmek üzeredir. Vücudunun direncini yeniden harekete geçirmek, moral değerlerini en üst sevide tutmak zorundasındır. Yoksa, bu mikrop bütün hareket mekanizmalarını ele geçirip seni saf dışı bırakmaya azmetmiştir ve karşı koyacak gücü bulamadığın anda bu hedefine de çok rahatlıkla ulaşacaktır.

 

Hainlik mikrobu bu topraklarda hep kol gezmiştir. Bizi en zayıf ve gaflet halimizdeyken bulmuş bize ağır bedeller ödetmiştir. Türk milletinin doksan yıl evvelki Kurtuluş mücadelesini okuyanlar, yukarıda somutlaştırmaya çalıştığım hainlik mikrobunun bu milletin başına neler açtığını çok iyi hatırlayacaklardır.

 

Tıbbiyeli Hikmet derler bir yiğit var idi. Çakır çakırdı gözleri, kurşundan daha ağırdı sözleri, zillete korku salardı gözleri. Arkadaşları aralarından onu seçip Sivas’a göndermişlerdi. Memleketin en karanlık günlerinde “manda” fikri tartışılıyor, milletin büyük bir savaşı kaldıramayacağından bahisle İngiliz ya da Amerikan himayesinin bir “çözüm” olabileceği ileri sürülüyordu. İleri atıldı Hikmet, dedi ki Kemal Paşa’ya:

Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz (çirkin görürüz) . Farzı Muhal (var sayalım) , manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i ‘ vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı' olarak adlandırır ve tel'in (lanet okuma, protesto etme ) ederiz .”diye bağırdı.

 

Şayet manda ve himayeyi Mustafa Kemal Paşa dahi kabul edecek olsa onu da vatan kurtarıcı değil vatan haini olarak ilan edecekleridir. İşte, Türk gencindeki özgürlük azmi, İşte Türk gencindeki vatan aşkı. Mustafa Kemal’e, Kurtuluş Savaşı’nı başlatma azim ve heyecanını veren Türk gençliği ve Türk gençliğinin asil tavrı.

 

Yine o sıralarda Atatürk tarafından söylenmiş şu söz; eğilip bükülmeden manda ve himaye karşısında Türk’ün dik duruşunun timsalidir: “Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar.”

 

Adına ister hain diyelim, ister gafil ya da Atatürk’ün deyimiyle “ahmak”, bu gibilerin memleketin istikbalinde söz sahibi olmaları durumunda gerçek bir hürriyetten bahsetmek imkânsızdır. Çünkü bunlar “barış, huzur, ekonomik ve sosyal istikrar” gibi birtakım ifadelerin ardında gizlenen yıkımlardan, felaketlerden hiç söz açmazlar. Tam bağımsızlık için verilecek mücadelelerin milletin sonunu getirebileceği gibi birtakım hezeyanları millete anlatan bu zavallılar, bilmiyorlardı ki, Türk milleti başkalarının lütfu ve keremi altında, onların çizdiği bir dünyada yaşamaz. Bu millet kendi efendisi olduğu, sınırlarını kendi çizdiği bir dünyada yaşar. Bu Mete Han’dan Selçukluya, Osmanlıya değin böyle olmuştur. Bunu idrak edemeyenlerin Türk milleti için sözüm ona “iyi niyetle” söyledikleri sözlerden ya da yaptıkları eylemlerden medet ummaz bu millet, ummamıştır, dün de bugün de…

 

Hastalık vücudu en zayıf zamanda vurur, yatağa düşürür. Eğer vücut direncini koruyabilir, gücünü toplayabilirse ayağa kalkması da o kadar kolay olur.   Demek ki, vücudun arada bir hastalanması normal, ancak hastalığı yenebilecek vitamin ve mineralleri sahip olamaması, ya da hastalığa karşı direnç geliştirememesi anormaldir. Çünkü böyle durumlarda hastanın yattığı yerden kalkamamama gibi bir riski de var. İhanet mikrobu salgın halinde yayılır, tez bulaşır. Bununla mücadele edebilmenin yolu, onun önce tanımlamak, iyice tanımak sonra da kendinden uzak tutmak mümkünse imha etmektir.

 

Türk milleti, en zayıf anlarında bile küllerinden yeniden doğmasını bilmiştir. Bu azim ve kendine olan özgüvenini kaybetmedikçe, her türlü hain emeli kursakta bırakacak, her türlü oyunu bozacaktır! Sadece ihanet mikrobu şekil değiştiriyor, bazen “barış” maskesi altında bazen “kardeşlik” nutuklarının gerisinde. Bu millet kendi varlığına kast edilmediği müddetçe herkesle kardeştir ve barışın yeryüzündeki teminatıdır. Bunu bilmemek için bu milleti hiç tanımıyor olmak gerekir. Şekil değiştiren, her dönem ve anlayışa göre farklı zırhlara bürünen bu ihanet mikrobunu bertaraf edebilecek bilgi ve donanıma sahip olmak zorundayız. Millî reflekslere sahip bireyleri çok farklı isimlerle tahkir etmek günün modasıdır. İhaneti gören gözlere her türlü yakıştırma ve yafta vurulacaktır. Anadolu’da verilen Kurtuluş mücadelesini milletin gözünde küçültmek ve mücadelenin haklı gerekçelerini yok etmek için Mustafa Kemal ve Kuvay-i Milliye hakkında, gerek basın gerekse hükümet yoluyla her türlü karalama ve etkisizleştirme faaliyetleri yapılmıştı. Bu faaliyetlere karşı akıllıca karşı konulmasaydı, bugün belki de “Türkiye” diye bir devletin varlığını konuşmuyor olacaktık.  

 

 

Ey yüce milletim, daha nice 23 Nisanlara hür ve tek parça halinde kavuşmanı dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene!

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.