Yaşar VURAL-Eğitimci

Yaşar VURAL-Eğitimci

OSMANLICA AYRI BİR DİL Mİ?

A+A-

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “isteseler de istemeseler de Osmanlıca öğrenecekler” çıkışının ardından liselerde Osmanlıca derslerinin mecburi olması tartışmaları dinmedi. Osmanlıcayı bilen de, bilmeyen de; Osmanlıca konusunda uzman olan da olmayan da konuştu. Osmanlıca meselesinde konu merciinden saptırılarak ideolojik ve mesnetsiz tartışmalar boyutuna ulaştı. 

Osmanlı Türkçesi’nin tartışma sınırlarını iyi çizmek lazım. Her şeyden önce “Osmanlıca” dediğimiz dilin Türkçeden ayrı bir dil olmadığını, Batı Türkçesi dediğimiz Türkçenin 15. ve 20. yy. arasında yazı dili olarak kullanılmış tarihi bir dönemi olduğunu bilmek gerekir. (Bunun için Ahmet Bican Ercilasun’un 21 Aralık 2014 tarihli Yeniçağ gazetesindeki köşe yazısına bakılabilir) Yani aslında “Osmanlıca” bir Türkoloji terimidir. Ayrı bir dil ifade etmek için değil, Türkçenin tarihi bir dönemini yani Osmanlı Devleti’nde kullanılan Türkçeyi ifade etmek için kullanılmıştır.

Edebiyat görenler aslında bir bakıma Osmanlı Türkçesi görüyorlar. Bugün 10 sınıf Türk Edebiyatı dersi Müfredatında (14.07.2005 tarihli Ortaöğretim Türk Edebiyatı Dersi Öğretim Programı) bakanlar orada “XV. YY.dan XIX. YY. Ortalarına Kadar Osmanlı Edebiyatı” adıyla bir konu göreceklerdir.  Orada Divan şiiri, özellikleri, nazım şekilleri, Divan şairleri öğretilmektedir. Ayrıca öğretici metin olarak da Osmanlı döneminde yazılmış tezkireler, seyahatnameler, o döneme ait ilmî ve dinî eserler gösterilmektedir. Şimdi o dönemin eserlerini “Latin kökenli Türk alfabesi” ile okuyunca o metinlerin Osmanlıca olma özelliği kayıp mı oluyor? Lise eğitimi alan herkes Fuzuli’yi, Baki’yi, Nedim’i Şeyh Galip’i okumuştur. Hepsini değilse bile bunlardan birinden bir gazel muhakkak okumuştur. Söz gelimi;

Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su 
Kim bu denli tutuşan odlare kılmaz çare su 

Âb-gûndur günbed-i devvar rengi bilmezem 
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvare su

mısralarıyla başlayan Fuzuli’nin meşhur “Su Kasidesi”ni lise yıllarında okumayanımız var mıdır? Yahut;

 
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada

Dizleri ile başlayan Nedim’in güzel şarkısını ders kitaplarında görmeyenimiz var mı?İşte Osmanlı Türkçesinin en güzel örneklerini öğrenciler ilgili derslerde görüyorlar. Hatta Tanzimat dönemi edebiyatında dahi Osmanlı Türkçesi örnekleri okuyorlar. Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi, Ziya Paşa’nın Terkib-i Bent’i, Şinasi’nin Münacaat’ı, Abdülhak Hamid Tarhan’ın Makber’i hep Osmanlı Türkçesi ile yazılmış şiirlerdir. Bunun yanında ders kitaplarında Osmanlı nesrinden yani düz yazısından da örnekler vardır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden, şairler tezkirelerinden kısa metinler de gösterilir.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu metinlerin Latin alfabesiyle yazılması onların “Osmanlı Türkçesi” olduğu gerçeğini değiştirmez. Burada mesele, o dönemde kullanılan alfabe noktasında düğümleniyor. Zira Osmanlı Türkçesi döneminde kullanılan alfabe Arap alfabesi idi. Şimdi Osmanlıcayı, Arap alfabesiyle öğretme isteği varsa o başka bir tartışmadır. Zira, gençler Osmanlı Döneminde kullanılan yazı dilini Latin alfabesinde bile okurken zorlanıyorlar. Ayrıca, bir dili bilmek demek sadece okumak değildir. Onu anlamak da lazımdır. İnsanımızın bütün kelime hazinesinin ortalama 300-500 kelime arasında olduğunu düşündüğümüzde “Osmanlı”ca öğretmeden önce “kelime” öğretmenin lüzumu daha iyi anlaşılacaktır. Osmanlı Türkçesi dediğimiz dil, Arapça ve Farsçanın yoğunlukta kullanıldığı bir dildir. Aşağıya Tanzimat fermanının orijinalinden bir örnek alalım:

“Cümleye ma’lûm olduğu üzere Devlet-i Aliyyemiz’in bidâyet-i zuhûrundan beri ahkâm-ı celîle-i Kur’âniyye ve kavânîn-i şer’iyyeye kemâliyle riâyet olunduğundan saltanat-ı seniyyemizin kuvvet ve miknet ve bi’lcümle tebe’asının refâh u ma’mûriyyeti rütbe-i gâyete vâsıl olmuş iken yüz elli sene vardır ki, gavâ’il-i müte’âkıbe ve esbâb-ı mütenevviaya mebnî ne şer-i şerîfe ve ne kavânîn-i münîfeye inkıyâd ü imtisâl olunmamak hasebiyle evvelki kuvvet ve ma’mûriyyet bilakis za’f u fakra mübeddel olmuş…” diye devam eden fermanın tamamı buna benzer oranda Arapça ve Farsça tamlama ve kelimelerle doludur. Şimdi bu metni önce Arapça alfabede okutacak sonra da günümüz Türkçesiyle ifade etmelerini isteyeceksiniz.

Gençlerin atalarıyla bağının şimdilik bu ve buna benzer metinlerle sağlanabileceğini sanmıyorum. Gençler, ecdadının eserlerini günümüz Türkçesiyle okurlarsa belki ecdatlarını daha iyi anlayacaklardır. Ancak, Osmanlı Türkçesine merak duyanlar için elbette Osmanlı Türkçesi kursları vardır ve bu anlamda Osmanlı Türkçesi liselerde seçmeli ders olarak da okutulabilir. Zira Osmanlı Türkçesi bugün itibariyle yaşayan bir dil değildir ve ancak merak duyanlar bu dili öğrenebilirler. Öğrenmelerinde de bir sakınca yoktur elbet. Kişi, “ben atalarımın eserlerini orijinal diliyle okumak istiyorum!” derse ona ne engel olabilir? Ama dediğim gibi Osmanlıca Türkçenin tarihi bir dönemidir ve o dönem cumhuriyetten önce Millî edebiyat döneminde sona ermiştir. Osmanlıca öğretmeden evvel çocuklarımıza kitap okumayı öğretebilirlersek kelime hazinelerini de zenginleştirmiş oluruz. Kim bilir, o zaman belki Osmanlıcayı zorla değil de kendileri öğrenmek ister!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.