KABE KALBİMİZSE, KUDÜS AKLIMIZDIR

KABE KALBİMİZSE, KUDÜS AKLIMIZDIR

Yavuz Selim Vakfı Haftalık Seminerlerinde bu hafta Ömer İdris Akdin “Benim Adım Kudüs” konulu semineriyle Bafralılarla buluştu.2.12.2017 Pazartesi saat 19:30’da Cahit Zarifoğlu Konferans Salonunda gerçekleşen seminerde Akdin şunları söyledi.

A+A-

“Ey Kudüs!

Allah'ın seçtiği toprak ve onun kullarının vatanı!

Senin duvarlarından dünya, dünya oldu.

Ey Kudüs! Sana doğru inen çiğ taneleri bütün hastalıklara şifası.

Çünkü geldiği yer, Cennetin bahçeleri."

Hz. Muhammed (as)

Denir ki Nuh’un Gemisi tufan sonrasında durağanlaşan deryada gezinir iken gemiden havalanan bir güvercin ufukta kayboldu. Bir süre sonra ağzında bir zeytin dalıyla gelip Nuh’un omzuna kondu. Yüzlerce yılın yorgunluğuyla bu ulu Peygamber ve yanındakiler uzakta bir kara parçasının olduğunu böyle anlamışlardı. Esenlikle oraya doğru devam ettiler ve kutsanmış topraklara yani Kudüs’e ulaştılar. O gün bugündür ağzında zeytin dalı güvercin figürü insanlık için barış ve esenliğin simgesi oldu.

Nice Peygamberler ile birlikte yüzyıllar geçti. Son Nebi'yi müjdeleyecek olan Hz. İsa da yine Kudüs'te bir başka zeytin dalının altında ihanete uğradı. Bugün Zeytindağı'nın aşağı tarafında Milletler Kilisesi olarak bilinen bölgede yer alan Getsemani Bahçesi'nde İsa Peygamber, Yahuda tarafından ihbar edildi. Yahuda Roma askerleri ile bahçeye girmeden önce şöyle demişti: “ben kimi öpersem bilin ki İsa odur.” Zeytin ağaçlarının arasından ilerlediler. İleride yaprak gölgelerinin altında bir kaç havarisi ile birlikte İsa'yı buldular. Yahuda Nebi'nin yanına yaklaştı ve 'selam öğretmenim' diyerek onu omzundan öptü. Onun bu hareketi ile birlikte Roma askerleri ellerinde meşaleler ile bölgeyi abluka altına aldılar. Bunun üzerine İsa, Yahuda'ya dönerek şöyle dedi; “İnsanoğlunu bir öpücükle mi ele veriyorsun?” Kendine ihanet edene yalnızca bu cümleyi kurdu. Yine yüzyıllar sonra bir şair, İsmet Özel, 'Of Not Being A Jew' adlı şiirinde “Yahudi/ değilsem bile/ bende Yahudalık da mı yok-/ Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?” diyerek bu olayı mısralaştıracaktı.

İnsanlık tarihinin en eski şehirlerinden birine şahitlik etmek. Yeryüzünde Tevhid merkezi olarak bilinen, bir çok peygamberin dokunduğu ya da işaret ettiği bir belde. Hz. Âdem'in yeryüzü serüveni buradan başlar. Kâbe'den sonra ikinci mabedin (Mescid'-i Aksa) burada kurulduğu rivayet edilir. Bu topraklar, Hz. İbrahim'in yurt edindiği, oğulları Hz. İsmail ve Hz. İshak'ın doğduğu yerler. Tarih sürecini etkileyen Sara'nın Hacer'e kıskançlığı sonucu, Hacer ve Hz. İsmail'in Mekke'ye hicreti... Hz. Yakup ve oğlu Hz. Yusuf''un öyküsü burada doğdu. Hz. Musa, gelemediği halde kentin geleceğini derinden etkiledi. Hz. Davud sapanla devirdiği tek gözlü dev Golliath (Callut) savaşı burada gerçekleşti. Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın Krallığı burada kuruldu. Hz. Süleyman mabedi, Saba Melikesi Belkıs ve öyküsü yine burada yaşandığı anlatılır. Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın bu bölgenin Beytüllahim, Nazaret, Eriha ve Kudüs'te olduğu gibi her yerinde bir izi vardır. Hz İsa, son kez Zeytindağı'ndan bu şehre elemli bir bakışla baktı. Mekke'den Kudüs'e Cebrail'in refakatinde gelen, Mescid'ül Aksa'dan Kubbetül Sahra'ya yürüyen, oradan göklere ulaşan ve Allah'ın huzuruna çıkan Hz. Peygamber'in, görüşmeden önceki son ve görüşmeden sonraki ilk anları bu şehirde yaşandı. Ve Kudüs ilk kıblemiz olarak tarihe geçti.

Yüzyılllar boyunca insanlık Kudüs’e o denli dikkat kesildi ki, tarihi boyunca biri Babiller diğeri Romalılar tarafından olmak üzere iki kez yok edildi. 23 defa işgale, 52 kez saldırıya uğradı ve 44 defa ele geçirilip tekrar kurtarıldı. Öyle ki Yahudi ve Hıristiyan ilahiyatında yeryüzünde 'Cennetin Krallığı'nın kurulacağı yer olarak işaretlendi. Ve elbette ki barış ve sükûnet halini yalnızca Müslümanların elinde iken koruyabildi. Hz Ömer'in kenti fethetmesinden sonraki tarihlerde bu barışın sürekli hale getirilmesindeki en önemli unsur Türkler oldu. Selçuklulardan başlayarak Türkler, bu aziz kent üzerine adeta titrediler. Şehrin Haçlı istilasına uğradığı dönemlerde yeni Müslüman olmuş birçok Türk boyu, Kudüs'ün kurtarılmasını kendileri için ilk vazife bildi. Sonra Osmanlılar geldi. Kayı Boyu’nun bu dervişan topluluğu Kudüs başta olmak üzere Peygamber soluğunun dokunduğu her beldeye hizmetkâr oldular. Evliya Çelebi'nin tutmuş olduğu notlarda bunu daha bariz görebiliriz. O şöyle der; “Mescid-i Aksa'ya 800 kişi hizmet etmektedir. Burada dört mezhebin birer imamı ve hatibi bulunur. Elli müezzin görev yapmaktadır.” Öyle ki en zor zamanlarında bile Kudüs'ten gelen her çağrıya cevap verdiler. 1516 yılından 1917'ye kadar tamı tamına 401 yıl 3 ay 6 gün bu kutsal topraklarda Osmanlı'nın esenlik bayrağı dalgalandı. Bu tarihi seyir bize şunu öğretti: Mekke ve Medine Müslümanların kalbi; Kudüs ise aklı idi.

Bundan yüz sene önce 9 Aralık 1917'de Osmanlı Ordusu'nun çekilmesiyle İngiliz işgal kuvvetleri şehre girdi. Osmanlı kuvvetlerinin bir şehir savaşı yapma hazırlığı olduğu halde bu kutsal kent tahrip olmasın diye böyle bir yola başvurulmadığı bilinmektedir. Mısır'dan da sorumlu olan İngiliz komutan Allenby'in Kudüs'e girdiğinde ilk söylediği cümle manidardı; “Bu gün haçlı Seferleri sona ermiştir.” Bizim için ise yeni bir Haçlı istilasının başladığı bir tarihti 1917.

1900 yıllarında Haçlı önderliğini üstlenmiş olan İngiltere'nin Filistin topraklarını ele geçirdikten sonra işletmiş olduğu başka bir süreç bu günün sorunlarının başlangıcını oluşturur. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist liderlerden Lord Rothschild’e 2 Kasım 1917’de gönderdiği bir mektupla Filistin’de bir Yahudi Devleti varlığının sonuna kadar destekleneceğini belirtir. Bundan sonra İngiliz mandası altındaki bölge yoğun Yahudi göçlerine maruz kalacaktı. II. Dünya Savaşı sonucunda ise 1948’de resmen İsrail Devleti resmen kurulur. İdeolojisini Siyonizm'den alan bu organizasyon Müslümanlar nezdinde her zaman gayr-ı meşru olarak görülecektedir. Lakin Kudüs başta olmak üzere Filistin topraklarını işgal eden Siyonist aklı gereği gibi tanımadan hiç bir sorunun cevabı tam olarak bulunamaz.

Yahudilerin Kudüs’ten Romalılar tarafından çıkarılması ikibin yıllık bir sürgün hayatını da beraberinde getirir. Dünyanın dört bir yanına dağılan bu topluluk gittikleri çoğu yerde toplumdışı kabul edildiler. Sürekli aşağılandılar. İspanya’da toplu kıyıma uğradılar. Avrupa’da kendilerine ait gettoların dışına çıkmaları yasaklandı. Rusya’da pogrom uygulamaları ile baskı altında tutuldular. Yalnızca İslam beldelerinde insanca yaşam imkânları oldu. Yüzyıllar boyu yaşadıkları sürgünde tek bir şey umutları oldu; bir gün mutlaka Kudüs’te buluşmak. Öyle ki tarihte Hz Musa önderliğinde Mısır esaretinden kurtuluşlarını her yıl kutladıkları Hamursuz Bayramı’nda şu sözü sürekli tekrarladılar: “Bugün Mısır’da köleyiz, seneye İsrail topraklarında hür insanlar olacağız”. Hatta her Yahudi düğün merasiminde damat Kudüs’ün yıkılışını sembolize eden bir bardak kırar ve en mutlu gününde bile Kudüs’ü unutmadığını tekrarlar. Bütün maddi ve manevi kaynaklarını iki bin yıl boyunca tek bir hedef için biriktirmiş bir topluluk bu. Öyle ki okula giden her Yahudi çocuğunun ezberi şu cümlelerle başlar; “Ey Kudüs, seni unutursam, sağ elim kurusun. Kudüs’ü en büyük sevincimden üstün tutmazsam, dilim damağıma yapışsın!”

Siyonist idealin belki de ilk nüvesi Osmanlı topraklarında yaşayan ve ihtida ettiği söylenen Sabetay Sevi’nin çalışmalarıdır. Ana vatana dönme ideali de diyeceğimiz bu hareket, bir hukukçu ve gazeteci olan Teodorl Herz ile birlikte siyasi bir boyut kazanır. Bu gün İsrail Devleti’ni kuran ideoloji olmanın ötesinde daha geniş bir etki gücüne sahip olan Siyonizm bilinmeden gerek coğrafyamızda gerekse dünyada olup biteni anlamak mümkün değildir. Hedefleri için kullanabileceği her değeri, dini ve ideolojiyi uygun yol ve yöntemlerle kullanarak yolunda ilerleyen bir akıl olan Siyonizm küresel ölçekte evanjelizm ile bütünleşerek bir dünya hâkimiyetini –kendi deyimleri ile cennetin krallığını- kurma çabasındadır. Ki bu gün bu amacı büyük ölçüde gerçekleştirdiği görülür. Dünya çapında faaliyet yürüten küresel şirketler kanalıyla alışkanlıkları, duyguları ve refleksleri aynileşen tek tip insan üretme bağlamında bir hayli ilerleme kaydedilmiş olması özellikle İslam Dünyası açısından üzerinde durulması gereken en önemli konudur.

Yahudiler için Yeruşalayım, Hıristiyanlar için Jerusalem, Müslümanlar için Kudüs, iki bin yıldan beri Tevhid’in merkezidir. Bu şehrin diğer adı ise Medinetüsselam, yani ‘Barış Şehri' olarak kayıtlara geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Ortadoğu’yu şekillendiren emperyalist iradenin eski Osmanlı topraklarında kurduğu yeni düzen, İsrail olarak kurgulanmış bir yapının sağlıklı şekilde idame ettirilmesi çerçevesinde şekillenmişti. Arap halkları arasında sonu gelmez çatışmalar, kendisini modern dünyanın süreği olarak gören İsrail’in rahat bırakılmasına yol açmaktaydı. Yurtları işgal edilerek, buradan çıkarılan Filistinliler için ise yıllarca süren ihanetlerin tarihini barındırıyor. Kendilerine daha çok toprak verilmesi karşılığında Filistin halkını oyalayan Arap aşiret liderleri oyuna getirildiklerini anladıklarında iş işten geçmişti. İradesi sömürgecilerin ellerinde olan Arap devletleri ile yapılan her anlaşma doğal olarak İsrail’in hanesine kazanç olarak yazılmaktadır.

Bu gün Ortadoğu özelinde oluşturulmaya çalışılan yeni devlet ve toprak düzeni, içinde ülkemizin de yer aldığı coğrafyaların yeniden tanzim edilmesini içeriyor. Bölgemizde sürmekte olan kaos, sadece Kudüs’ü işgal altında tutan ve Filistin’de gayri meşru yerleşim merkezleri kurmaya devam eden İsrail’in işine yarıyor. Müslümanların birbirlerine karşı etnik ve mezhepler üzerinden geliştirdikleri husumet, kullandıkları ayrıştırıcı dil bir Siyonist projesi olarak yürürlükte kaldığı sürece İsrail’in tedirgin olmasına gerek yok. Güneyini Etiyopya’dan kopardığı Eritre ile güvence altına alan bu Siyonist yapı, kuzeyde Irak ve Suriye’nin parçalanması ile Kürdistan adı altında başka bir güvenlik bölgesine kavuşmakta. Bir tarihi ve turistik mekan olmasının ötesinde Kudüs, çağın şahitleri olarak bizlere olmakta olanların arka planını feraset ve basiretle görmemizi sağlamıyorsa yeniden düşünmemiz gerekiyor. Yeniden düşünmemiz ve yeniden başlamamız için Sezai Karakoç'un Alın Yazısı Saati’nde ifade ettiği; “Kudüs, bir aşk, bir sevda ve bir tutkudur. Kudüs'süz gün olmaz.” cümlesini hayatımızın merkezine almamız gerekiyor.” Dedi.

kudus-1-(1).jpgkudus-1-(4).jpgkudus-1-(7).jpgkudus-1-(1)-001.jpg

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.