Emre KOÇ

Emre KOÇ

DİNDARLIKTA ŞEKİLCİLİĞE DAYALI DAVRANIŞLAR VE HÜKÜMLERİ

A+A-


‘’Bir Müslüman nasıl bir dış görünüşe sahip olmalıdır?’’ sorusu, cevabını İslam kültürü ve kaynaklarında bulmaktadır. Biz bu yazıda bilgi değeri ve amacı test edilmiş verileri betimlemekten ziyade gerek ham gerekse de işlenmiş haliyle konuyla ilgili bilgilere dayalı olarak sosyal ilişkilerde ortaya çıkan davranış bozukluklarını, iletişim kazalarını, saplantı, ön yargı, endişe ve çatışma şeklinde yaygın olarak ortaya çıkan duygu-durum bozukluklarını göstermeye ve bütün bu sonuçların müsebbib ve mükellef bakımından dini hükümlerini hatırlatmaya çalışacağız. Şekle konu teşkil etmesi ve bağlamı netleştirme bakımından saç, sakal ve bıyıkla ilgili davranışları ve hükümlerini inceleyeceğiz. 
1.    Sakal ve bıyıkları İslami usüle göre bırakmayan tekfir edilir mi?
(Müslümanların inanç ve ibadetlerini özgürce yaşadıkları, toplumsal ve siyasi baskı altında olmadıkları sosyal vasatta) ‘Hz.Peygamber’e uymak maksadıyla sakal bırakan ve bakımını sünnete uygun olarak yapan kişi bu amelinden dolayı sevap alır. Buna imkan bulamadıkları için sakalını tıraş edenlerin ise sünnete aykırı düşmekle birlikte bundan dolayı günaha girmeyeceklerini söylemek mümkündür.’ (Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları, 1014.,s.528).Tekfire konu teşkil edecek teklifi hükümlere dayalı bir inkar ya da hafife alma söz konusu olmadığından dolayı tekfir edilmez. 
2.    Sakal ve bıyıkları İslami usüle göre bırakmayanlarla sosyal ilişkiler nasıl olmalıdır?
Dinen kardeşlik, toplumsal olarak da vatandaşlık hukuku esastır. Sakal bırakmayanın bırakana canı, malı ve namusu haramdır. Dolayısıyla aile, alış-veriş, miras ve gündelik ilişkilerde herhangi bir sınıflandırma ya da dışlama gibi yaklaşımlarda bulunmak caiz değildir. Karşılıklı selamlaşılır. Sakal  bırakmayan imamların arkasında kılınan namaz da geçerlidir, kazayı gerektirmez. Bir kimlik ve kişilik ibrazına konu olması bakımından sakal bırakmak fazilet emaresi kabul edilebilir. Dolayısıyla alış-veriş, evlilik ve gündelik ilişkilerde tercih sebebi şeklinde düşünülmesinde bir sakınca yoktur. Ancak bilinmelidir ki bu, sonuçları itibariyle tarafları ya da şahısları bağlar. 
3.    Sakal bırakma, bırakmama ve tıraş etme/me konusunda baskı yapılabilir mi?
Sakal bırakmak Hz.Peygamber (s.a.v.) tarafından fıtrata (yaratılış değerlerine) uygun davranışlar arasında sayılmıştır. (Buhari, Libas, 62; Müslim, Tahare, 56; Ebu Davud, Tahare, 29; Nesai, Zine, 1; DİYK, 1014, s.528). ‘’Sakal neden kadınlarda değil de sadece erkeklerde çıkıyor?’’ sorusu aslında bize bu fıtrat değerini gösteriyor olsa gerektir. Ulema arasında sakalı tıraş etmenin haram olduğunu söyleyenler olduğu gibi mekruh olduğunu ifade edenler de vardır. Tabi ulema sakalı tıraş etmek haram derken, teklifi hükümlerdeki haramı değil, hükmü mekruh olan bir konu hakkında dikkat ve önem temin etme maksadıyla takvaen ifade edilen bir manayı kastetmişlerdir (İlmihal 2, TDVY, s.91-92). Dolayısıyla sakal bırakmak, bırakmamak ve tıraş etmek herhangi bir baskıya konu olamaz. Bu, dinde tamamıyla tebliğ ve irşadın kapsamına girer. Kimsenin kimseye bu konuda hukuki ve vicdani bir baskı kurmaya hakkı yoktur. Yetişkinlik öncesi yaş grubuna giren çocuklara sakal bırakma ya da bırakmama konusunda baskı yapılması hem pedagojik değildir hem de dinin aile hayatında ön gördüğü amaçlarla da bağdaşmamaktadır. Yetişkinlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinde de sakal bırakma ya da bırakmama konusunda baskı yapmak aile, komşuluk ve sosyal ilişkileri olumsuz etkileme riski taşıdığı için sakıncalıdır. Bunun yerine inancından dolayı sakal bırakanların tebrik edilmesi, sakal bırakmayanların ise inanç ve eylem özgürlüğüne saygı duyulması daha sağlıklıdır.
4.    Neden sakal?
Hz.Peygamber (s.a.v.)’in, Müslüman kimliğini farklı inanç ve kültürlerin etkisinden ayırma, Müslümanlar arasında sosyal bir ahenk ve birliktelik temin etme maksadıyla, yaratılış değeri olarak kabul edilen sakal konusunda yaptığı açıklamaların elbette ki evrensel bir değeri/karşılığı vardır. Ancak bu, İslam dünyasında farklı grupların, tercihleriyle kendilerine şeklen benzemeyen Müslüman kardeşlerine karşı kullanabilecekleri sosyo-politik bir gereç ya da silah değildir. Üstünlük takvadadır. Takva Müslümana şekilden önce kardeşlik gibi daha fıtri ve evrensel değerleri telkin eder. Öz kabuktan faziletlidir. Eskilerin deyimiyle ‘’kisveyle âmil olunmaz’’. Fazilet kisvede değil, özdedir. Dini temsilde sakal gibi sembolik değeri yüksek işaretler Hz.Peygamber’e ittiba bakımından önemsenebilir. Ancak bu işareti dinin umumi maksadına, maslahatına, bütünlüğüne, inananların hem Allah’a hem de birbirlerine bağlılığına zarar getirecek şekilde ayrıştırıcı bir unsur olarak kullanmak dinen, hukuken, ahlaken ve vicdanen doğru değildir.
‘’Allah sizin dış görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, bilakis kalplerinize ve amellerinize bakar’’ (Müslim, Birr, 34).

Önceki ve Sonraki Yazılar