Ülker PİRİYEVA

Ülker PİRİYEVA

“Bu haklı davada Türkiye Azerbaycan'ın her zaman yanındadır”

A+A-

Üzerinden 30 senelik bir süre geçmesine rağmen çözüme kavuşamayan Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının ne zaman çözüleceği belirsizliğini sürdürmekteydi. Ateşkesin sağlanmasına rağmen Azerbaycan topraklarının %20’si Ermenistan’ın işgali altındaydı. Uluslararası seviyyede her kese bellidir ki, çatışan taraflar arasında uzlaşma sağlanamadığından sorunun barışçı yollarla çözümü AGİT üyesi devletlere havale edilmişti.

Minsk Grubu’nun girişimiyle çözüm bulma çabalarına hız verilmiş ancak 1994 senesinden beri devam eden barış görüşmelerine rağmen nihai aşamaya varılamadı. İlgili devletler ve AGİT’in Minsk Grubu sorunun yalnız çatışan taraflar arasında ve barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurgulamaktaydırlar. Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının çözüme kavuşamamasındaki önemli etkenler, Rusya faktörü, Batı’nın çifte standartlar politikasıydı diyebiliriz. Bu etkenlere bağlı olarak problemin çözümü çeşitli şekillerde belki, gerçekleşe bilecekti.

Çatışmanın sebeplerinden çok sonuçları düşündürücüdür. Çatışmanın sonuçlarına yaklaşım konusunda genel bir görüş mevcuttur: Ermenistan Dağlık Karabağ’a hiçbir şekilde ait olmayan ve sırf Azərbaycanlı nüfusundan oluşan yedi bölgeyi 30 yıla yakın bir süredir işgal altında tutmaktaydı. Böyle bir durumda “sebep ve sonuç” ilişkisinde çok ciddi yaklaşım farklılığı meydana gelmiş ve çatışmanın çözümü çıkmaza girmişti. Yürütülen girişimlerde Azerbaycan tarafı çatışmanın ilk aşamada sonuçlarının, Ermenistan tarafı ise sebeplerinin ortadan kaldırılmasında ısrarlıydı.

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU'nun ÇÖZÜME KAVUŞMASINA ENGEL OLAN FAKTÖRLER

Ermenistan-Azerbaycan çatışması Rusya’nın jeopolitik öncelikleri ve çıkarları çerçevesinde farklı bir konuma sahipti. Çatışmayı Rusya’sız düşünmek mümkün değildi. Güney Kafkasya’yı arka bahçesi olarak gören Rusya bölgede kendi gücünü yeniden tesis edebilmek amacıyla Karabağ sorununu dış politika araçlarından biri olarak kullanmakta ve çatışmayı kendi denetiminde tutmaya çalışmaktaydı. Rusya sorunun çözümünde Minsk sürecini destekler gibi görünse de, Ermenistan’ı hiçbir şekilde kaybetmek istemediği aşikardı. Dahası, Dağlık Karabağ sorununun varlığı neticesinde Rusya askeri ve siyasi olarak bölgede varlığını sürdürmekte ve bölgedeki en önemli aktör durumunda bulunmaktaydı. Rusya kendisini çatışma yörüngesine dahil ettirmekle sorunun anahtarının bizzat kendi elinde olduğunu beyan etmekteydi. Böyle ki, bu durumu fırsat olarak değerlendiren Ermenistan,

kendisini Kafkasya’da Rusya’nın jeopolitik operasyon arenası ve “uygulayıcısı” olarak görmekteydi.

Batı’nın Çifte Standart Politikaları

Fakat, Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında Batı’nın kararsızlığı ve Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından geri çekilmesi ile ilgili BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına tepkileri Batı’nın anlaşılmayan politikasını ortaya koymaktaydı. Görüldüğü gibi BM”in 75. Üst Kurulunda Fransa AGİT Minsk Grubunun kanunlarını da bozarak tarafsız olma hukunu ihlal etdi ve açık şekilde Ermenistanın yanında olduğunu ifade etdi. Aslında böyle olduğu takdirde, Emmanuel Macron’un 30yıldır süren çatışmanın tarihini bildiği akıllarda soru işaretine sebep veriyor. Zira, Macron kendi beyanıyla AGİT’in kanunlarını çiğnemiş oldu. Aslında, böyle olduğu takdirde Fransanın AGİT’deki üyeliyi bir daha tartışılmalıdır, diye düşünüyorum.

Sanki, Azerbaycan Ermenistan çatışması kökü derinlere inen, geçmişi uzun, bugünü karışık, geleceği belirsiz olan bir sorun olarak çözümünü beklemekteydi. Sorunun ortaya çıktığı günden bugüne çözüm için bir çok denemede bulunulsa da başarısızlıkla sonuçlandı ve yakın gelecekte de çözüm beklenmemekteydi, tabii ki, eğer işimizi AGİT Mins Grubunun bi sonrakı kararına bıraksaydık. Azerbaycan çözüm için uygun statejik ortamı beklemek zorundaydı. Uygun stratejik ortamın ne zaman veya hangi şartlarda oluşabileği akıllarda soru işareti bırakmaktaydı. Aslında, Azerbaycan tarafı, ister Ulu Önder Haydar Aliyev, isterse de, Başkomutan, sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve ayni şekilde, Azerbaycan halkı problemin barış yoluyla, kan dökülmeden çözüme kavuşmasını, Ermenilerin işgal olunmuş arazilerinden işgalci kuvvetlerini tam, derhal və qeyd-şartsız çıkarılmasını defalarca sakin bir dilde taleb etdi. Nitekim, onlar her defasında barbarca bir yol seçmiş olsalar da, Azerbaycan Başkomutanı, Azerbaycan Ordusu ve Azerbaycan halkı kendi sabrını düzgün bir şekilde sergilemekten vazgeçmedi.. Ta ki, 27 Eylül 2020 tarihinde içgalci Ermenistan tarafından Azerbaycan sivillerine karşı ateşkes rejimi bozulduğu an'a kadar.. Bu an itibarile, menfur, iki yüzlü ve uluslararası terör kaynağı olan Ermenistan kendi kuyusunu kendi kazmış oldu.

“Azerbaycan devleti kendi topraklarında kendi sivil vatandaşını korumak için ayağa kalktı ve sayıın Aliyev barış sürecini durdurdu.”

Öncelikle, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın bir yıl önce "Dağlık Karabağ Ermenistan'dır", diyerek çözüm sürecini kendi diliyle baltaladı ve buna karşılık olarak bütün bunları anlamsız kıldığına işaret eden sayın Aliyev, AGİT Minsk Grubu eş başkanı ülkelere, eş başkanlara, Avrupa Birliği temsilcilerine defalarca Ermenistan'a baskı yapmaları ve yaptırım uygulamaları gerektiğini söylediğini ve Ermenistanın artık savaşa hazırlandığını defalarca vurgulamıştı.

Aliyev, kendisine kulak verilmediğini belirterek şunları söyledi:

"Azerbaycan halkı ve cumhurbaşkanının bu durumu kabülleneceğini mi düşünüyorlar? Kutsal kentimiz Şuşa'nın Ermenilerin elinde kalacağını kabülleneceğimi mi düşünüyorlar? Şuşa'da sözde yönetimin başkanı 'yemin töreni' düzenlemişti. Şimdi yas töreni düzenleyecek. Fare gibi saklanıyor. Ortaya çıksın. Ermenistan başbakanı Şuşa'da dans ediyor ve bizim bunu kabülleneceğimizi mi zannediyor? Yanılıyor. Bunu hiçbir zaman kabüllenmeyeceğiz. Sözde yönetimin parlamentosunu Şuşa'ya taşımak da ne demek? Bu da Azerbaycanlılara hakaret etme girişimidir. Cebrail'e Ermenistan'dan yeni yol çekmek ne demek? Bu, orada yasadışı yerleşim yapılacağı anlamına geliyor. Lübnan'dan ve başka yerlerden Ermenileri getirerek bizim tarihi şehirlerimize yerleştiriyorlar. Tüm uluslararası konvansiyonları ihlal ediyorlar. Bunlara bir söz söyleyen oldu mu? AGİT Minsk Grupu, Avrupa Birliği bir açıklamada bulundu mu? Bulunmadı. Dediler ki, bu bizi ilgilendirmiyor. Umursamıyorlarsa, şimdi de umursamasınlar. Bazı ülkeler bize iftira atıyor, bazı Avrupa ülkeleri bizi itham ediyor. Gitsinler aynaya baksınlar."

Peki, bu 30 yıllık süreçte Ermenistanı korkutan durum neydi?

Eğer Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü tanınırsa, Dağlık Karabağ “de facto” bağımsızlığından ve Ermenistan da “Büyük Ermenistan” iddialarından vazgeçmek zorunda kalacaktı. Dağlık Karabağ’ın “de facto” bağımsızlığı “de jure” olursa, o zaman Azerbaycan kendi topraklarının büyük bir kısmını kaybedecek ve toprak bütünlüğü bozulmuş olacaktı. Ancak Azerbaycan Cumhurbaşkanı sayın Aliyev”in de belirtdiği gibi Azerbaycan halkı hiç bir zaman bu işğalle barışmayacak ve mutlaka kendi toprak bütünlüyünü ister barış, isterse de savaş yoluyla uluslararası hukuk ve adalete dayalı olarak Ermenistandan geri alacaktır, söylemişti.

Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı konusunda zihinlerde bir takım soru işaretleri bulunmaktaydır. Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının çözümü ile ilgili şöyle belirlemek mümkündü: “Kalıcı ateşkes veya savaş”.

1994’te “Azerbaycan topraklarının %20’sinin Ermenistan tarafından işgal edilmesiyle sonuçlanan ateşkes”in sağlanmasına rağmen o tarihten itibaren her iki devlet arasında “ne savaş, ne de barış” gibi belirsiz bir durum söz konusuydu,..

Son dönemde, çatışmaya çözüm yolu bulunamadığı için savaş faktörü daha ağırlık kazanmaktaydı.

Peki, Azerbaycan'la Ermenistan arasında olan çatışmayı körükleyen esaslı sebepler neler oldu?

1. Paşinyanın 1 yıl önce, Karabağ Ermenistandır demesi.

2. Şuşa'da sözde yönetimin başkanı 'yemin töreni' düzenlemesi

3. Sözde yönetimin parlamentosunu Şuşa'ya taşıması

4. Cebrail'e Ermenistan'dan yeni yol çekmesi

5. Lübnan'dan ve başka yerlerden Ermenileri getirerek bizim tarihi şehirlerimize yerleştirmeleri

6. 27 Eylül tarihinde Cenevre Konvensiyonun bütün konvensiyonları ve bütün uluslararası hukuk ve adalet kurallarını çiğneyerek Azerbaycan sivillerine karşı silahli terror eylemi gerçekleştirmesi artık Azerbaycan Cumhurbaşkanı sayın İlham Aliyev ve tüm Azerbaycan halkının sabrını taşıran son nokta oldu…

Azerbaycan-Ermenistan arasında 27 eylül, 2020 tarihinde tansiyon yükseldi. Savaş hali ilan edildi, Ermenistan'ın Azerbaycan'a düzenlediği Azərbaycanlı sivillere saldırı sonucu ölü ve yaralıların olduğu belirtildi. Saldırıların devam etmesi üzerine Ermenistan ve Dağlık Karabağ için sıkı yönetim ve seferberlik, Azerbaycan Meclisi de "savaş hali" ilan etti. Azerbaycan Savunma Bakanlığı, Ermenistan silahlı kuvvetlerine karşı savaş faaliyetlerini ve sivil halkın güvenliğini sağlamak amacıyla cephe hattı boyunca karşı saldırı kararı alındığını duyurdu.

“Böylelikle, o gün, bu gün deyerek Azerbaycanın cesur, reşadetli Ordusu sahada içgalci Ermenistanı susdurdu ve susdurmaya devam ediyor”..

“Bu gün, Azerbaycan kendi haklı davasında bütün uluslar arası hukuka ve adalete dayanarak kendi topraklarında ermenilerle savaşmaktadır”.

Son olarak, Ülker PİRİYEVA altını çizerek belirtdi ki, Ermenistanın bu yaptıkları planlı bir saldırıydı. Önceden hesaplanmış ve kurgulanmış barbarca plandı. Ermenistan bunu devam ettirmek isteyebilir. Açık ve net söylüyoruz Ermenistan haddini bilmelidir. Gerektiğinde, Azerbaycan ordusunun gücü bunu fazlasıyla göstermeye yeterlidir. Son birkaç gündür verdikleri kayıpları kendi vatandaşlarından ne kadar gizleyebileceğini sanmaktadır. Elbette ki, nsanlık açısından üzücü olan bugünkü Ermenistan yönetimi en büyük kötülüğü kendi vatandaşlarına yapmaktadır..

“Bu haklı davada Türkiye Azerbaycanın her zaman yanındadır..”

Artık herkes bilmelidir ki, Azerbaycan Devleti olarak yapılan her saldırı uluslararası hukuktan aldığımız dayanakla misliyle karşılık bulacaktır!

Azerbaycan Cumhurbaşkanı sayın İlham Aliyev”inde belirtdiği gibi, “Ermenistanın koyduğu 7ilkeye karşılık olarak sadece bir ilke koyuyorum, Ermenistan işgal ettikleri Azerbaycan topraklarını derhal boşaltmalıdır.

ZAFER BİZİMDİR, KARABAĞ AZERBAYCANDIR!”

Başkomutan, Sayın İlham Aliyev'in de açıkca belirtdiği gibi, neden Azerbaycan halkı sabretmeliydi. Sabretmeliydi ki, bir 30 sene daha beklesin? Hayır tabii ki!

Azerbaycan kendi arazi bütünlüyünü yeniden berpa edecek ve tarihi Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağda – Şuaşada üçrenkli Azerbaycan Bayrağı dalgalanmalıdır ve dalgalanacaktır.

Azərbaycan Asgeri ireli-

Karabağ Azerbaycandır!

SİYASET BİLİMCİ – ÜLKER PİRİYEVA

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.