“AND”IMIZ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım…” diye başlar çocuk gününe. Bir şeyleri daima hatırında tutsun, unutmasın diye. Çünkü bazı değerler daima canlı tutulmalıdır, küçük dimağlara işlenmelidir. Dürüstlük, doğruluk, sevgi, saygı… Dilde söylenmeyenin gönülde ışıması mümkün müdür? Gönülde yeşertilenlerin dil ile tasdik edilmesi millî ve evrensel değerlerin yaşatılabilmesi için belki de en önemli adımıdır.
Malum olduğu üzere ilköğretim okullarında öğrenciler her sabah “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” cümlesiyle başlayan andı okurlar. Okula giden her Türk vatandaşı bunu muhakkak okumuştur. Bugünlerde bazı kültürel ve milli değerlere olduğu gibi andımıza karşı da bir hazımsızlık oluşmuştur. Bazı sivil toplum kuruluşları yürürlükten kaldırılan Millî Güvenlik derslerinin sivilleşme için yeterli olmadığını, andımızın kaldırılması ve anadilde eğitimin de getirilmesi gerektiğini dilendirmektedirler. Andımızdaki “ırkçı” ifadelerin çağdaş eğitim anlayışında yeri olmadığını vurgulayan bu çevre, Millî Güvenlik Bilgisi derslerinin 12 Eylül darbesi ürünü olduğunu kaldırılmasının yerinde olduğunu ancak çağdaş eğitim için yeterli olmadığını vurgulamaktadırlar. Çağdaş eğitimin önünde en büyük engellerden biri olarak “andımız”ı görmekteler.
1933 yılında dönemin Millî Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip tarafından yazılan, daha sonra Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı kararla kabul edilen “Andımız” 80 yıldır ülkemizin her köşesinde minik yürekler tarafından coşkuyla okunagelmiş ve hâlâ da okunmaya devam edilmektedir. Peki bu and neydi ve bu andın sözlerinden neden rahatsız oluyorlar, önce andımızın son şeklini aşağıda okuyalım:
Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu,
milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan
yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
"Ne mutlu Türküm diyene!"
Andımızın son şekli yukarıdaki gibidir. Yukarıdaki metinden zaman zaman birçok siyasi, yazar, aydın rahatsızlık duymuş ve çeşitli vesilelerle bu rahatsızlıklarını dile getirmişlerdir. Özellikle bu metindeki “Türk’üm, varlığım Türk varlığına armağan olsun ve Ne mutlu Türk’üm diyene” ifadelerinden rahatsız oldukları aşikârdır. Belli bir ırkı çağrıştırması ve yüceltmesinden dolayı öğrenciler arasında eşitsizliğe sebep olduğu ve bir ırka atıfta bulunması sebebiyle de “ırkçı” olduğu eleştirisi yapılmaktadır. Ben bu eleştirilerin yersiz ve haksız olduğu kanaatindeyim. Anayasada “Türk”ün tanımı yapılmış ve vatandaşlık bağıyla devlete bağlı olan herkes “Türk” kabul edilmiştir. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” adlı veciz sözü ise artık dillere destan olmuş ve bu memleketin dağına taşına yazılmıştır. Yine burada da ırkçı söylem arayanlar, suyu bulandırmaktan keyif alanlardır. Bu söz üzerinde defalarca açıklamalarda bulunulmuş ve asla ırkçı bir söylem içermediği ifade edilmiştir. Çünkü, eğer amaç sadece bir ırkı yüceltmek olsaydı zannederim Atatürk bu sözü “Ne mutlu Türk olana” şeklinde söylerdi. Kaldı ki ırkçılık yaftasının yapıştırılacağı en son lider Atatürk’tür. Bu sözü “ırkçı” bulanlar her şeyden önce Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlık etmiş olurlar.
Türklüğü yücelten ifadelerin dışında, “küçükleri korumak, büyükleri saymak, yurdu ve milleti kendisinden fazla sevmek; yükselmeyi ve ileri gitmeyi temel gaye saymak” gibi güzel ahlâk ve davranışları da öğütleyen bu metnin bu kısımları neden göz ardı ediliyor. Çocuğa her sabah adı gibi söylettirilen bu andın, bugüne kadar kim zararını görmüş? Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, bazı hasletlerin, erdemlerin gönülde yeşermesinin bir yolu da onlara bu erdem ve davranışları hatırlatmak dil ile tasdik ettirmekten geçer. Tam burada “iyi ama hangi çocuk her sabah okuduğu andın etkisiyle doğruluğu ve çalışkanlığı öğreniyor” gibi bir eleştiri de gelebilir. Bu eleştiri de eksik bilgiye dayanmaktadır. Çünkü andımızın görevi çocuğa bir şeyler öğretmek değil hatırlatmaktır. Eğer bazı değerler sadece “ant” ile öğretilecekse bir çocuk neden en az 8 yıl eğitim alır? Okulların ve öğretmenlerin oluş amacı nedir? Öyleyse, öğrencilerin her sabah ettikleri yeminden elde edecekleri kazanımın bir şeyler öğrenmek olmadığı iyi anlaşılmalıdır. Burada amaç bazı değerlere karşı bir duyarlılık ve farkındalık oluşturmaktır. Ayrıca, çocuğa her sabah ettikleri yeminin ne olduğu çeşitli vesilelerle de hatırlatılmalıdır. Bir papağanın ezberi gibi çocuğa her sabah “Türküm, doğruyum, çalışkanım…” dedirtmek hüner değildir. Çocuk niçin ve neye yemin ettiğini anlayarak ve okuduğu cümleleri gerçekten özümseyerek yemin etmelidir. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” sözündeki yüceliği ve derinliği kavrayamayan eğitici ve öğretmenlerin, andımızı anlamaları ve öğrencilerde de bir yemin bilinci oluşturmaları elbette mümkün değildir. O zaman, “çocuklar, her sabah bir yemin ederek güne başlıyorsunuz, bu yemininize ne kadar sadıksınız? Bu yeminde niçin söz verdiğinizi hatırlıyor musunuz?” gibi soruları çocuklara sık sık yöneltmek ve çocukların yetersiz kaldığı durumlarda da andımızın söyleniş amacını hatırlatan açıklamalarda bulunmak gerekir. Böylece öğrencilerin ettikleri yemindeki hedeflere ulaşmalarına da yardımcı olmuş oluruz.
Eğitimin çağdaşlığını öğrencilerin her sabah ettikleri yemin bozmaz. Eğitimin çağdaşlığı, eğitimin niteliği ve yöntemleriyle ölçülmelidir. Çağdaş diye adres gösterdiğiniz toplumlara medeniyet, katı bir disiplin ve eğitim anlayışıyla gelmiştir. Hatta onların okullarında da bizdekine benzer yeminler dönem dönem olmuştur. Belki de hâlâ mevcuttur –Henüz araştıramadım- Nasılsa memleket demokratikleşiyor diyerek birilerinin hazmedemediği değerlerimizi topyekün kaldırmak akıl ve mantığa uygun değildir. Oldu olacak İstiklâl Marşı’mızı da okullarda okutmayalım. Zira onda da oldukça fazla ırkçı (!) söylem var. Yarın bu teklifi de getirirlerse hiç şaşırmayın!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.