TÜRKAV İstiklal Marşının Kabulünün 96.yılında program düzenledi

TÜRKAV İstiklal Marşının Kabulünün 96.yılında program düzenledi

TÜRKAV Bafra Şubesi İstiklal Marşımızın Kabulünün 96.yılı dolasıyla İstiklal Marşımızın Kabulü ve M.Akif Ersoy'u Anma Programı düzenledi.

A+A-

 Programın açılışını yapan TÜRKAV Bafra Şubesi Başkanı Sami Keskin: Bugün İstiklal Marşımızın Kabulünün 96. yılı. Bu vesile M.Akif Ersoy'u anmak için bir araya geldik.Kendisini rahmetle anıyorum. İstiklal Marşımızın şairinin dediği gibi, Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın. Programımıza hoş geldiniz.

 
Programa konuşmacı olarak katılan Yaşar Vural, konuşmasını yaptı.

MEHMET AKİF VE TÜRK MİLLETİNE HİZMETLERİ

Akif, İstanbul, Fatih’te Sarıgüzel semtinde İpekli Temiz Tahir Lakaplı müderris Tahir Efendi ile, Buhara Türklerinden Mehmet Efendi’nin kızı Emine Şerife Hanım’ın çocuğu olarak hicri 1290 (miladi 1873)’te doğmuştur. Asıl adı Mehmet Ragif’tir. Ragif’in “Akif” olması da biraz söyleyişle ilgili. İnsanlar Ragif’in yanlış teleffuz edildiğini sanarak çocuğa “Akif” diye çağırmaya başlarlar. O dönemin tüm çocukları gibi mahalle mektebine giden Akif, daha sonra sırasıyla Fatih ilkmektebine, Fatih Merkez Rüştiyesine ve Mülkiye İdadisine gider. İdadinin (bugünkü lise) ardında Mülkiyenin idadi kısmından sonra yüksek kısmına geçer. Ancak babası bu okulu bitiremeden vefat edince (1888), gündüzlü okuma imkanı olmayan Akif, yine o sıralarda açılan ve mezunlarına hemen iş bulma vaadinde bulunan Mülkiyenin Baytar Mektebine (Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi) kaydolur ve bu okulu 1893’te birincilikle bitirir. Hiç vakit kaybetmeden Maadin ve Ziraat Nezaretinde Müfettiş yardımcılığı görevi ile işe başlar.

Akif bu görevinde iken, Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ın birçok yerini görev gereği gezer ve bu seyahatler ona müthiş bir gözlem gücü ve aynı zamanda İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu yakından tetkik etme fırsatı verir.

1898’de Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanım’la evlenir. Akif’in bu evlilikten 3 kızı ve 3 oğlu dünyaya gelir. Oğullarından İbrahim küçük yaşta vefat eder. Kızları Cemile, Feride ve Suat Hanım.

Meşrutiyet’ten Sonra Âkif

O dönemin birçok aydını gibi II. Abdülhamit’in basına ve siyasete uyguladığı sansürden Mehmet Akif de rahatsızdı. 1908’de meşrutiyet ilan edildikten sonra oluşan nispeten özgürlük havasında Eşref Edip’in sahibi olduğu Sırat-ı Müstakim dergisinde başyazar olarak yazmaya başladı.

Mehmet Akif gerek sırat-ı müstakim (daha sonra bu derginin ismi Sebilürreşad olacaktır) dergisinde yazdığı yazı ve şiirlerle gerekse cami kürsülerinde verdiği vaazlarla milletinin ve devletinin içine düştüğü duruma isyan etmiş, milleti nifak ve tefrikalara karşı uyarmıştır

Akif, Balkan faciası sebebiyle şiirlerinde de haykırır, yaş döker:

“İlahi şer-i ma’sumun bu topraklardı son yurdu

Nasıl teyid-i kahrın en rezil akvama vurdurdu

Evet, milletlerin en kahbesinden üç leim ordu

Gelip tâ sinemizden vurdu, hem nasıl vurdu:

Ki istikbâl için çarpan yürekler ansızın durdu

 

Denilebilir ki milletin o felaketli günlerinde Akif kadar hiç kimse feryâd edip gözyaşı dökmemiştir. Mehmet Akif Berlin’de bulunduğu sıralarda Çanakkale Savaşı cereyan ediyordu. Akif, bu savaşı ruhunun en derinliklerine kadar duyuyor ve heyecandan gecelerce uyuyamıyordu. Hepimizin bildiği meşhur “Çanakkale Şehitlerine” şiiri Akif’in o günlerde Berlin’de yazdığı şiiridir.

Kurtuluş Savaşında Mehmet Akif:

Birinci Dünya savaşı sona ermiş ve memleket yavaş yavaş işgale başlanmıştı. Bu sıralarda ülkede çeşitli kurtuluş çareleri aranıyor, mandacılık bile teklif ediliyordu. Sebilürreşad dergisinden haykıran Akif, bu fikri savunanlara şiddetle karşı çıkıyordu:

“Türklerin 25 asırdan beri İstikllallerini muhafaza etmiş bir millet oldukları tarihen müsbet bir hakikattir. Türkler İstiklâlsiz yaşayamaz.” diyerek itirazını ifade ediyordu.

Biz Mehmet Akif’in Kurtuluş Mücadelesine Ankara’da başladığını zannederiz Oysa o, Mustafa Kemal Paşa kendisini çağırmadan önce –Yani İzmir İşgalinin sonrasında, İzmir’in işgali 15 Mayıs 1919) - Kuvayi Milliye’nin ilk vücud bulduğu yere yani Balıkesir’ e giderek orada Zağanos Paşa Camii’nde halkı harekete çağırdı, ümitsizliği bırakın, kımıldanın diye haykırdı. Sebilürreşad dergisi, gizli açık demeden milli kuvvetler yararına neşriyat yapıyor, Anadolu’ya geçenlere yardımcı oluyordu. Nihayet Mustafa Kemal’in çağrısı üzerine Ali Şükrü Bey ve Mehmet Akif, yanına oğlu Emin’i alarak zorlu bir yolculuktan sonra Ankara’ya gelirler. Atatürk, Mehmet Akif’in Ankara’ya gelmesine çok sevinmiş, kendisine bizatihi teşekkür etmiştir.  

Mehmet Akif’in camilerde verdiği vaaz ve hutbeler Sebilürreşat marifetiyle tüm Anadolu’daki vilayet, mutasarrıflıklara, sancaklara gönderildi. Bu vaaz ve hutbeler birçok toplantı ve camide okutuldu. Böylelikle, İstanbul’daki ayrılıkçı ve Milli Hareket düşmanı neşriyatın Anadolu’daki etkisi de kırılmış oluyor, halkın Ankara’ya olan güveni sağlamlaşıyordu.

İstiklâl Marşı ve Âkif

Ankara hükümeti hem orduya hem de millete moral vermek, Ankara Hükümeti’nin resmiliğini perçinlemek amacıyla bir milli marş müsabakası açar. Bu müsabakaya 724 şiir gönderildiğini Eşref Edip kitabında nakleder. Ancak Maarif Vekaleti, gönderilen şiirler içinde İstiklâl Marşı olabilecek kudrette bir şiir bulamayınca özellikle Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Akif’İn bu yarışmaya katılmadığını fark eder ve kendisinin (m. Akif’in) para karşılığında milletine marş yazmayacağını öğrenir ve bunun bir şekilde halledileceğini söyleyerek M Akif’i marş yazmaya razı eder. Mehmet Akif bu şiiri Taceddin Dergahına kapanarak 10 günde yazar ve komisyona teslim eder. Şiir 17 Şubat’ta Sebilürreşad’da yayımlanır. Şiir 1 Mart’ta Meclis kürsüsünden Hamdullah Suphi Bey tarafından okunmuş ve 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45’te yapılan görüşmede resmen kabul edilmiştir.

Bunda sonrası malum, vatanımız düşman işgalinden kurtulur ve Mehmet Akif Mayıs 1923’te dostu, can yoldaşı Eşref Edip’le İstanbul’a döner. Bu dönüş başka bir hicranın da habercisidir ve İstanbul’da da çok duramayan Akif, dostu Abbas Halim Paşa’nın yanına Mısır’a gider. Burada 11 yıl gönüllü sürgün kalır ve 1936’da hasta olarak yurda döner. 27 Aralık 1936’da baki âleme göç eder. 

Âkif Kimdir?

Mehmet Akif,

Gönüllü sürgün,

Ahlâk abidesi,

İyi bir hatip ve hâfız

Şiirini davasına adamış edip,

Yanlış anlaşılmış ya da öyle anlaşılmak istenmiş, haksızlığa uğramış insan,

Bir erdem anıtı,

Bir entelektüel, bir aydın

İyi bir yurtsever

Kur’an tercümesi yapacak kadar din âlimidir.

Âkif kendine münhasır bir şahsiyet, bir dava adamıdır!

turkav-bafra.jpgturkav-bafra-001.jpgturkav-bafra-002.jpg

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.