TÜRKİYE”nin 2023 HEDEFLERİ VE GELECEK BEKLENTİLERİ

Ülker PİRİYEVA

Ekonomi yaşamın kendisidir
        Ülkelerin yönetim sistemiyle ekonomik yapıları arasında güçlü bir ilişki var. Siyasi mekanizmanın ne şekilde kurgulandığı yalnızca idari kurumları değil, aynı zamanda doğrudan ekonomi yönetimini de etkiliyor.
        Türkiye Ekonomisinin bugünkü yapısını ve sorunlarını anlamak için geçmişini incelemek gerekir. Çünkü bir ülkenin ekonomisi tarihsel gelişme süreci içinde açıklanabilir. Türkiye’nin dünya ekonomisi içindeki bugünkü konumunu anlayabilmek için tarihsel sürecini bilmek gereklidir. Cumhuriyet dönemindeki ekonomik gelişme, Osmanlı İmparatorluğundan devir alınan yapı üzerine oturtulmuştur. Üretim yapısı ile beraber, ekonomik gelişmenin öğeleri de Osmanlı’dan devir alınan yapıya bağlıdır.
        Osmanlı İmparatorluğu Ekonomisi’nde üretim büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Tarımsal üretimde Türkler, sanayi ve hizmetlerde azınlık ve yabancılar egemendir. Sanayi gelişememiş, buna karşılık ticaret, ulaştırma, bankacılık gibi hizmet kesimleri İmparatorluğun son 50-60 yılında önemli sermaye birikimine konu olmuştur. 16.yy sonunda İmparatorluk yeni toprak kazanımlarının sonuna gelmiş ve bu yoldan sağlanan gelirler kesilmiştir. Süreklilik kazanan savaşlar merkezi yönetimin elinde toplanan tarım ürünleri fazlasının yeniden üretime dönmesine olanak vermemiştir. İmparatorluğun değişik etnik grupları siyasal ve etnik bağımsızlık peşindedir ve bu girişimler diğer büyük devletler tarafından desteklenmiştir. Osmanlı’nın son döneminde, hükümet, kamu maliyesini, dış ticareti ve para arzını denetleme yetkilerinden bile yoksundur. Kamu gelirlerinin giderleri karşılayamaması sonucu ağır koşullarda dış borçlanmaya gidilmiştir. Alınan borçlar yeniden üretimde kullanılamamıştır. Tarımsal ürün fazlası sanayiye aktarılamamış, sanayi ve hizmet karları yeniden üretimde kullanılamamıştır. Tarım: Osmanlı’dan devir alınan üretim yapısı tarıma dayalı niteliktedir. Tarım kesimi toprak mülkiyetinin nitelik değiştirmesi ve endüstri bitkilerinin üretiminin yaygınlaşmasıyla pazara yönelik üretim sürecine girmiştir. Dönemindeki ülkelerde karşılaştırıldığında tarım açısından da gelişemediği söylenebilir. Sanayi: Büyük ölçüde el sanatlarına ve esnaf biçimi örgütlenmeye dayanmaktadır.Sanayinin mülkiyeti yabancı ve azınlıkların elindedir. Bu grup kendini toplumsal yapının ve siyasal karar alma mekanizmasının dışında saymakta, üretimi artırma konusunda güveni olmadığı için yeni girişimlerde bulunmamaktadır. Diğer üretici kesimlerle birlikte çalışması yeterli düzeyde değildir. Kısaca Osmanlı’dan Cumhuriyet’e sanayi olarak pek bir şey kalmamıştır.


TÜRKİYE’NİN DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ YERİ

Türkiye Dünya Bankası Grubu’nun (WBG) en büyük orta gelirli ortaklarından birisidir. 735 milyar ABD$ büyüklüğündeki gayrisafi yurt içi hasılası (GSYH) ile Türkiye dünyanın 18. büyük ekonomisidir. On yıldan kısa bir süre içerisinde, ülkede kişi başına düşen gelir neredeyse üç kat artarak 10.000 ABD$’nı aşmıştır. 2008 yılında başlayan küresel ekonomik kriz ekonomik büyümeyi yavaşlatsa da, ekonomi direncini korumuş ve Türkiye’yi bölgedeki diğer ülkelerin dersler çıkarabilecekleri bir örnek haline getirmiştir. Kriz sonrasında işgücü piyasaları hızla toparlanmış ve mevsimsel olarak düzeltilmiş işsizlik ve istihdam oranları kriz öncesi düzeylere gelmiştir.
Türkiye geçtiğimiz on yıl içerisinde rekabetçilik anlamında önemli ilerlemeler kaydetmiş ve örneğin Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Rekabetçilik Endeksinde 16 sıra yükselerek 43. sıraya yerleşmiştir. Aynı dönemde, 1 milyar ABD$’nın biraz üzerinde olan Yabancı Doğrudan Yatırım (YDY) son beş yılda ortalama 13 milyar ABD$’na ulaşmıştır.
Ayrıca, 2001 sonrasında gerçekleştirilen temel reformlar Türkiye’nin finansal sektörünün küresel ekonomik krize rağmen nispeten güçlü kalmasına olanak tanımıştır. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma teşkilatı (OECD- Organisation for Economic Co-operation and Development) ülkeleri arasında kriz sonrasında bankacılık sektörüne kamu desteği sağlamayan tek ülke olmuştur.
Türkiye’nin ekonomik görünümü diğer Avrupa ülkelerine ve MENA (Middle East and North Africa- Orta Doğu ve Kuzey Afrika) bölgesine göre olumlu olmakla birlikte, ülkenin önündeki en önemli orta vadeli zorluk, bir yandan büyümeyi ülke çapında daha az volatil ve daha sürdürülebilir hale getirmek için dış tasarruflara olan bağımlılığı azaltırken, aynı zamanda üretkenliği ve rekabet gücünü arttırmaktır.
Türkiye OECD ve G20 (Group of Twenty- G20 üyeleri arasında 19 ülke ve Avrupa Birliği) üyesidir ve ikili Resmi Kalkınma Yardımlarının (ODA) giderek daha fazla önem kazanan bir donörüdür.
Dünya Ekonomik Forumu 2012-2013 Küresel Rekabet Raporu’na göre ise, Türkiye’nin 2011 itibariyle satın alma gücü paritesine göre 778.1 milyar ABD dolarlık bir GSYİH ( Gayrisafi yurt içi hasıla ) büyüklüğüne, kişi başına düşen 10.522 ABD dolarlık bir gelire, Türkiye’nin GSYİH’sinin dünya toplamında %1.36’lık bir paya sahip olduğu hatırlatılmaktadır.


Türkiye'nin Ekonomik Perspektifleri

Türkiye ekonomisi hain darbe girişiminin yaşandığı 2016 yılından sonra 2017 yılında hayli üstün bir performans ortaya koyarak ciddi anlamda kendisinin gücünü topladı. Bunu hem elde edilen büyüme rakamlarında hem iş gücü alanlarındaki istihdam imkanlarında hem de ihracatla ilgili rakamlarda açıkça görüyoruz.
 Türkiye ekonomisi şu anda 2017 yılının üçüncü çeyreğinde gerçekleştirdiği 11,1 büyüme ile G20 ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü ülkeleri içinde en çok gelişen ülke statüsünü elde etti. İlk 9 aydaki ortalama yüzde 7.4 büyüme oranı ise bu durumun sadece yılın ilk üç çeyreği ile sınırlı olmadığını tüm yıla yayılan önemli başarı olduğunu kanıtladı.
2018-2020 Orta Vadeli Programda 2017 yılı için Türkiye ekonomisi için büyüme öngörüleri 5,5 olarak gösteriliyordu. Ancak yılın üçüncü çeyreğinden anlaşılacağı gibi dördüncü çeyrekle birlikte kalkınma rakamları hayli yüksəktir. 2017 yıl için öngörülen büyüme oranı 6,5-7,5 arasında olacak. Diğer taraftan büyümenin iş gücü alanına yansımasına bakıldığında 2017 yılında istihdamda tıpkı bir başarı hikayesi yazıldığını görüyoruz. En son eylül ayının verilerine göre 2017 yılında Türkiye 1 milyon 233 bin yeni istihdam alanı temin edildi. Bu bize 11,2 düzeyindeki büyümenin her alanda yayıldığını, ev ahalisine etkileyen ihtiva edici bir büyüme olduğunu gösteriyor.
Ekonomik büyümenin temel gücü olan ihracatta ise 2017 yıl yine önemli artışların yaşandığı bir yıl oldu. 2016 yılında yaklaşık 142 milyar olarak gerçekleşen 2017 yılı sonunda orta vadeli programda ise 2017 yılı için tahmin edilen 158 milyar dolarlık ihracat rakamlarının üzerinde bir gərçəkləşmə olacağının sinyallerini şimdiden veriyor.
 
2017 yılında ekonomide ön plana çıkan konulardan bir diğeri ise enflasyon oldu. Kasım ayı etirabı ile yüzde 12,98'e çıkan enflasyon rakamları yılın büyük bölümünde çiftlerde geçiyordu. Ancak bu rakamları artıranın sadece iç dinamiklerin olmadığını vurgulamak gerekir. Bir yandan gıda ve petrol fiyatlarındaki artış gibi küresel dinamikler diğer taraftan da valtuyadakı hareketliliğin etkisiyle bu enflasyon rakamlarıyla karşı karşıya getirdi bizi. Diğer taraftan 2017 yılında bütçe açığında milli gelirle kıyaslandığında önceki yıla göre bir miktar artış yaşansa da Maastrichd kriterleri olan yüzde 3'in aşağısında yer aldığı açıktır. Aynı şekilde bu yıl kamu borç stoklarında da 28,5 yılına yüzde 60 olan Maastricht kriterlerine göre hayli güçlü bir performans sergilendi.

2023 HEDEFLERI VE GELECEK BEKLENTİLERİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıl dönümü olan 2023 yılının daha anlamlı hale getirilmesi bağlamında, hükümet 2023 yılı için bir dizi siyasi, ekonomik ve sosyal hedefler belirlemiş ve bu hedefler doğrultusunda uygulanacak tüm politikaların kararlılıkla uygulanması gerektiğini vurgulamıştır. Bu hedefler çerçevesinde 2023 yılında 2 trilyon Dolar GSYH ve 25 binDolar kişi başı milli gelir hedeflenmiştir. Ayrıca 2023 yılında ihracat miktarının 500 milyar Dolar’a çıkartılması amaçlanmıştır. Bu hedefler arasında en iddialı olanı ise 2023 yılına kadar Türkiye ekonomisinin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesi olmuştur. 
Türkiye’nin 2023 yılında, dünyanın ilk on ekonomisi içerisinde yer alması için, ekonomik büyümenin sürekli ve istikrarlı hale gelmesi gerekir. Bu çerçevede, öncelikle yatırımların ihtiyacı olan yurtiçi tasarruflar ile karşılanması zorunlu hal almıştır.
Tasarruflar, yatırımların büyümeye katkı sağlamasındaki en temel kaynaktır. Bu nedenle Türkiye’de 2023 hedefleri doğrultusunda yatırımların ihtiyacı olan yurtiçi tasarruflar ile karşılanması zorunlu bir hal almıştır. İstanbul’un bölgesel ve küresel finans merkezi olması hem ülkeye uluslararası fon girişine katkı sağlayacak, hem de yurtiçi tasarrufları artırıcı etki yapacağı için yabancı sermaye giriş çıkışlarının istikrarsızlık unsuru olmasını engelleyecektir.


P.S 
Aralık 2019'da Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan, kısa süre içerisinde küresel bir pandemi haline gelerek tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs küresel ekonomiyi şu ana kadar nasıl etkiledi ?
Belki de bu 2008 Krizinden daha büyük etkiler oluşturacak
Şu anda tüm dünya ekonomisi kulakla duyulur derecede alarm veriyor- Peki bu Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek .. O da soru işareti altında.. Ama Türkiye ekonomisinden umutlarımız daha büyük..
 

Siyaset bilimci- VI Dönem Azərbaycan Milletvekili Adayı

 Ülker Piriyeva