Dünya'ya Kendi Anahtar Deliğimizden Bakmak!

Şükran AKGÜN

Gün geçmiyor ki gerek ülkemizde gerekse diğer dünya ülkelerinde bir anlam kargaşalığı, bir kaos yaşanmasın. Konular üzerinden günlerce haftalarca paylaşımlar yapılmasın.

Karşılaşmak zorunda kaldığımız  bu kaoslar bana Türkmen toprağında yaşanılan bir efsaneyi hatırlattı;

Türkmen toprağına, Sultan Sencer’in yanına gelen üç Yunan bilgin Sultan’a “yurdunda ilimin çok gelişmiş olduğunu duyduk. Bunun gerçek mi yoksa yalan mı olduğunu öğrenmeye geldik. Yurdundaki bilginleri topla onlara üç soru soracağız. Eğer doğru cevap verebilirlerse gerçekten yurdunda ilmin  gelişmiş olduğuna kanaat getireceğiz” derler. Sultan Sencer tüm bilgileri toplar. Yunanlı bilginler onlara kendi suallerini sorarlar. Ne acıdır ki Sultan’ın bilginleri bu suallere cevap veremezler. Daha sonra durumu kurtarabilmek için Vezir Ependi’yi çağıralım der. Derhal Ependi’nin evine ulak gönderilir. Sultan’ın huzuruna gelen Ependi’ye Sencer, göz ucuyla bakar ve “Bu alçağı iyice giydirselerdi ya” der. Ancak tek kelime söylemez ve misafirlerine “sorularınızı sorun” der.

Bilginlerden ilki;

Yerde yuvarlak çizer, Ependi ise yuvarlağın ortasından çizik çizip ikiye böler ve bu yuvarlağa yarısı senin yarısı benim anlamında işaret eder. İlk bilgin Ependi’nin önünde eğilir ve yenildiğini ifade eder.

İkinci bilgin;

Büyük karnını hafifçe sıvazlayıp iki elini kalçasına koyup Ependi’ye cevabını ver manasında bakar. Ependi ise biraz uzağındaki yumurtayı alıp misafire gösterip karnını sıvazlayıp yüzünü buruşturup iki kolunu horozun kanatlarına benzetip horoz gibi öter. İkinci bilginde Ependi’ye yenildiğini kabul edip yerine geçip oturmaya mecbur olur.

Üçüncü bilgin;

Ama bu suali bilmezsin anlamında işaret parmağını gösterir. Ependi ise hemen işaret ve orta parmağını gösterip, onun yüzüne yakınlaştırır. Oda efendinin önünde eğilip yenildiğini kabul eder.

Olanlardan hiçbir şey anlamayan Sultan önce misafirlerine sorar: benim alimime nasıl sorular sordunuz O nasıl cevap verdi;

İlk Bilgin,

Bu adam güçlü eşsiz alimmiş. Ben ona” dünyanın yuvarlak olduğuna inanıyor musunuz? “diye sordum. Oda bana “yuvarlağı ikiye bölüp dünyanın  yuvarlak olmasından daha ziyade onun yarısı toprak yarısı su” diye cevap verdi.

İkinci bilgin;

Ben karnımı kollarımı göstermek ile “dünyadaki canlılar neden ortaya çıkmıştır?” diye sordum. Sizin aliminiz ise “dünyadaki tüm canlılar tohumdan ortaya çıkmıştır” diye cevap verdi.

Üçüncü bilgin ise;

“Ben bir parmağımı göstermekle senin tanrın tek mi?” diye sordum. Sizin alemin ise “iki parmağını göstermekle yanında Peygamberi de var. “diye cevap verdi.

Sultan daha sonra Ependi’yi yanına çağırıp bilgilere verdiği cevapların anlamını sorar.

Ependi; ilk misafirin karnı açmış. O “bir tabak pilav olsa ne yapardı? ” diye sordu. “Ben de yarısı senin yarısı benim olurdu” dedim. İkinci misafir de tok sayılmazdı. “O bana karnını gösterip yiyecek bir şey bulmazsan işler kötü” dedi. Ben de ona yumurtayı gösterip “ondan başka yiyecek hiçbir şeyimin olmadığını, ona fena halde acıktığım, imkan olsa kuş olarak uçup ekmek aramak için bu civardan gideceğimi” söyledim. Üçüncü adam “yiyecek bir şey vermezsen parmağımla  gözlerini oyarım” dedi. Ben de ona iki parmağım gösterip “ben senin iki gözünü oyarım” dedim.

Sultan bu durum karşısında öfkelense de Ependi’ye zor durumda çıkış yolu bulduğu için ödüller verip “aynı şeyi herkes kendi ölçüsünde okuyor bu dünyada herkesin kendisi kendi ölçüsü varmış” der.

Bu durumda öyle görünüyor ki dünyamızı anahtar deliğinden bakıp kendi ölçülerimizden anlamamak, dolayısıyla kendi ölçülerimizle değerlendirip içselleştirmemek, ortamlarımızı yaşanabilir kılmak ve daha fazla çelişki ve kaos yaşamamak için ilime, doğru diplomatik terimlere, kelimelere ve söylemlerimize, gereken önemi vermeliyiz. Yoksa her gün bizleri acımasızca yoran bu kargaşalığa ve  bu kargaşalıklardan beslenenlere dur diyemeyeceğiz.

Mübarek Kurban Bayramımızın tekrar hepimize hayırlara vesile olması temennisiyle iyi bir hafta sonu geçirmemizi dilerim. Sağlıcakla kalın.