Postmodern Darbeciler de Yargıya Hesap Vermelidir

Postmodern Darbeciler de Yargıya Hesap Vermelidir

Yakın tarihi ile yüzleşip hesaplaşamayan, darbecilerden hesap soramayan, darbeleri doğru analiz edemeyen toplumlar, darbeye ve darbecilere tarih kısmı boş bırakılmış davetiye düzenlediklerini fark dahi edemezler.

A+A-


Bu acı gerçek kendini, ülkemize ve toplumumuza farklı biçimlerde de olsa neredeyse her 10 yılda bir hatırlattı. Çok partili demokratik hayata geçişten bu yana 1960, 1971, 1980, 1997 ve 2007’de makûs talihimizmiş gibi bu gerçekle yüz yüze kaldık. Bir öncekinin hesabını dahi sormaya fırsat bulamadan yenisini yaşamanın şaşkınlığıyla rafa kaldırılmış demokrasi ve sindirilmiş millet iradesi dramını değiştirilmez bir senaryoymuş gibi oynamak zorunda bırakıldık.

Darbe heveslisi ve milli irade düşmanı Ergenekon Terör Örgütü mensuplarının, millet adına karar veren yargı organlarında hesap vermeye devam ettiği ve 28 Şubat postmodern darbesinin yıldönümü olan bugün, darbe riskinin ve darbeci zihniyetin bir daha palazlanmayacak şekilde tarihin çöp sepetine atılmasını sağlayacak topyekûn kararlılığı ifade etmek adına en anlamlı gündür.

28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısı ve toplantı sonunda açıklanan bildiri, siyasi tarihimize ‘postmodern darbe’ olarak geçmiştir. 28 Şubat ile aslında devlet yönetimine el konulmuş, mevcut hükümet istifaya zorlanmış ve sadece hükümet veya toplumun bazı kesimleri değil, tüm toplum denetim altına alınmak istenmiş, temel hak ve özgürlüklere aykırı birçok uygulama ve düzenlemeyle bu denetim elde edilmiştir.

28 Şubat süreci, sadece ülkenin ve milletin kaynaklarını talan eden bir sistemin kurulmasına zemin hazırlamamış, beraberinde milli iradeyi yok sayan, milletle hesaplaşmayı makul gören derin devlet yapılanmasına da çanak tutmuştur. Temel hak ve özgürlükler, demokrasi kültürü konusundaki kazanımların bütününde sadece içeride değil, uluslararası düzeyde de demokrasimizin olgunlaşmadığını ifşa eder mahiyette geriye gidişler yaşanmıştır.

Geçmişte yaşanan 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinin faillerinden ve destekçilerinden hesap sorulamadığı için, 28 Şubat’ı yaşadık. Siyasi tarihimizde birçok örneği olduğu üzere, darbeciler yargılanmadığı ve hesap sorulamadığı sürece, yeni darbelere kapı aralanacaktır.

28 Şubat süreci, Türkiye’deki asıl iktidar gücünün kimde olduğunu çok belirgin bir biçimde açığa çıkarmıştır. Böylece herkes, Türkiye’de hükümet olmanın muktedir olmak anlamına gelmediğine ve askeri vesayetin, egemen devlet anlayışının hayatımızın her alanına nasıl müdahale hakkını kendisinde görerek zalimleştiğine şahit olmuştur.

Bu dönemde, devletin millet için var olduğu unutularak, milletin devlet için var olduğu düşüncesi, tektipleştirici ve farklı olana karşı hayat alanı tanımama sistemi sorunlara kaynaklık etmiştir. Sorunların giderek içselleşmesi, sindirme ve dönüştürme politikaları, halkı umutsuzlaştırarak hata ve yanlışlara karşı duyarsız hale getirmiştir.

Oligarşik sistemin toplumu birbirine düşman kılması, imtiyazlı kesimin desteğini alıp diğer kesimlere zulmetmesi, halkın darbecilerden hesap sormasını engellemiştir. Darbeler karşısında bazı yapılar, yaşanan hukuksuzlukları görmezden gelmeye ve çifte standardı sürdürmeye devam etmiştir.

28 Şubat postmodern darbesi ve hesabı sorulmayan diğer darbeler nedeniyle elinde bazı yetkiler bulunan kişiler, halk iradesine dayalı bir düzenin sancılarını çeken ülkemizi kaos ortamına sürüklemek ve bu suretle kendi oligarşik düzenini kurmak maksadıyla Balyoz, Kafes, Eldiven, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve daha bilmediğimiz nice darbe ve eylem planını hazırlamak ve uygulamaya çalışmak cesaretini kendilerinde bulmuştur.

Süreç ve devamında 8 yıllık kesintisiz eğitimle imam hatip liselerinin orta kısmı kapatılmış, katsayı uygulamasıyla tüm meslek lisesi öğrencileri mağdur edilmiş, Kur’an kursuna gitme yaşı yükseltilerek, velilerin çocuklarına erken yaşta dini eğitim verme hakkı engellenmişti.  Yasal hiçbir dayanağı olmadığı halde başörtüsü yasağıyla binlerce kadının öğrenim hakkı, çalışma hakkı, din ve vicdan hürriyeti hakkı ihlal edilmiş; kadına karşı ayrımcılık oluşturan başörtüsü mağduriyeti, kampüslerden ehliyet sınavına ve öğretmenlerin sokaktaki giyimine, bazen de kişinin ailesinin giyimine kadar, hayatın birçok alanında müdahale alanı haline getirilmişti.

Üniversitelerde özgürlükten yana olan öğretim üyeleri ihraç edilmiş, YAŞ kararları ile itiraz hakkı tanınmadan birçok rütbeli askerin görevine son verilmiş, muhalif düşünürler başta olmak üzere, düşünceye hapis cezaları verilerek ifade özgürlüğü ihlal edilmişti.

Darbeye gerekçe yapmak için binlerce gencin ölümüne, kardeş kavgasına seyirci kalan, onlarca gencin idamına imza atan 12 Eylül’ün generalleri, bugün yargıya hesap vermektedir. Gencecik fidanları idam sehpasına çıkarmayı meziyet görenleri sanık kürsüsünde görmek ve millete hesap vermesini seyretmek elbette önemlidir ama yetmez. 28 Şubat’ı bizzat kendileri post modern darbe olarak ifade eden karanlık sürecin failleri de yargılanmalıdır. “27 Nisan e-muhtırasını ben yazdım” diyerek hava atmaktan geri durmayıp ellerini kollarını sallayarak millet içine çıkan cuntacılar da millet adına görev yapan yargıya hesap vermelidir.

28 Şubat ve 27 Nisan’ın karanlık güçlerinin ortalıkta dolaşması demokrasimiz açısından büyük bir ayıptır. ‘İrtica iktidarda’ diyerek post modern darbe yapanlardan, yolsuzluğu, yoksulluğu, çeteleri, krizleri iktidara taşıyanlardan hesap sorma vakti gelmiştir. 28 Şubat ‘postmodern bir darbedir’ diye itirafta bulunan generaller, YÖK’ü zulmün merkezine çevirenler, üniversitelerde ikna odaları kurarak genç kızlarımızın eğitim hakkını engelleyenler, dönemin puslu havasında bankaların içini boşaltanlar, binlerce kamu görevlisini meslekten ihraç edenler, sürgüne gönderenler, yargısız infazlar yapanlar ile faili meçhul cinayet işlemek için çete kuranların hepsi yargılanmalı; bunlara, yaptıklarının bedeli hukuk çerçevesinde ödetilmelidir.

Ayrıca, mağdurların antidemokratik süreçlerde yoksun kaldıkları hakları devlet tarafından tazmin edilmelidir. Bu çerçevede, devlet; inancı gereği başını örttüğü için mesleğinden atılan kamu çalışanları, eğitim öğretim hakkı ellerinden alınan kız öğrenciler gibi bütün sosyal kesimlerden bedel ödeyenlerden özür borcunu yerine getirmeli, mağdurların açıkta geçirdikleri sürelere ilişkin hak kayıplarını telafi etmeli ve sosyal güvenlik yükümlülüklerini onlar adına yerine getirmelidir. Hakları iade edilmeyen hiçbir mağdur kalmamalıdır. 

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.