BARZANİ GELİRKEN FARKLI BİR YAZI

BARZANİ GELİRKEN FARKLI BİR YAZI

Biliyorum, şaşıracaksınız, bazılarınız kızacak ve hatta “Sen de mi?” diyenleriniz olacak.

A+A-

Ama önce sabırla okuyunuz, daha sonra halleşir, son zamanların moda deyimiyle helalleşiriz. 
Amerika ve Batılı devletlerin Ortadoğu’yu dizayn etme hesapları ile Kürdlerin statükonun yıkılmasıyla özgürleşme olanağı örtüştü ve onları zorunlu olarak ortaklaştırdı. Büyük devletler çıkarları, Kürdler de yaşayabilmeleri ve kısmen de olsa özgürleşebilmeleri için bu ortaklığa evet dediler.
Katliam ve soykırımlarla yaşamı felç edilen Kürdler için, Ortadoğu’daki değişimler “demokratik mi değil mi”, “haklı mı haksız mı” sorusu çok anlamsızdı; yaşamak için değişimden yana olmak dışında seçenekleri yoktu. Kürdler, değişimden yana tutum alarak bir soykırımcıdan kurtulmakla kalmadılar. Saddam gibi bir celladın makamının sahibi oldukları gibi Güney Kürdistan’ı da fiilen devletleştirdiler; özgürleştirdiler...
Kürdlerin/Kürdistan’ın tarihindeki en önemli kazanım elde edilirken, sıranın Suriye, Türkiye ve İran’a da geleceği açıktı. Hiçbir birey toplumdan soyutlanarak tek başına yaşayamayacağı gibi, hiçbir devlet de diğer tüm devletlerden soyutlanarak; kendi içine kapanarak yaşayamaz...
Güney Kürdistan; İran, Irak, Suriye ve Türkiye devletlerinden biriyle zorunlu olarak ilişki geliştirecekti. Bu ilişkiye en uygun ülke ise kuşkusuz ki Türkiye idi. Diğer üç sömürgeci devletler ortaklaşa Güney’i boğmak için çabalarken, Türkiye, hem dünyadaki değişimleri doğru okuduğu, hem değişim güçlerinin safında yer aldı hem de ekonomik nedenlerle Güney’i tanımak durumunda kaldı. Birileri eleştirse de, bugün Güney Kürdistan’daki ekonomik yatırımların çoğunu Türkiye yapıyorsa bu durum Kürdler için bir kazanımdır ve Güney’in mevcut durumunun korunması için bir güvencedir aynı zamanda.
Güney ile Türkiye arasında boru hattının döşenmesi; bu hattın Türkiye üzerinden dünyaya açılacak olması Kürdler için hayati önemdedir. Kimsenin görmediği başka bir gerçek ise, Türkiye ile imzalanan doğal gaz anlaşmasında, gazın Kerkük’ten geldiğidir. Bu durum, Irak Merkezi Hükümeti’nin 140. Maddeyi hayata geçirmeyerek Kerkük’ü Kürdistan’dan koparma planlarına karşı çok ciddi bir kazanımdır. Irak merkezi Hükümeti devre dışı bırakılarak, Kerkük gazının Türkiye’ye getirilmesi ve anlaşmanın Güney Kürdistan ile yapılması, Türkiye’nin “Kerkük Kürdistan’a aittir” gerçeğini dolayı bir şekilde kabullendiğini gösteriyor.
PKK’nin Kuzey’deki politikaları; Güney Kürdistan-Türkiye ilişkileriyle uyumludur. Dahası PKK-Güney Kürdistan ve Türkiye bir anlamda ortak bir yol haritasına sahiptirler. Başka bir deyişle, PKK-Devlet anlaşması Güney Kürdistan tarafından destekleniyor ve Güney Kürdistan bu anlaşmada bir nevi garantör rolünü oynuyor. 
Berzanî’nin gelişini “seçim” ile ilişkilendirecek kadar küçük ve grupsal düşünenler, bu ziyaretin Kürdlere/Kürdistanlılara kazandıracaklarını görmeyecek kadar körleşmişlerdir. Türkiye gibi sömürgeci ve inkarcı bir devletin, Güney Kürdistan Başkanı’nı ağırlaması tarihi bir özeleştiridir öncelikle. Dahası, devletleşecek olan Güney Kürdistan’ı hukuken tanıyacak olmasının işaretidir de bu ziyaret...
Berzanî’nin Amed ziyaretinde, TC başbakanı kendisine yarayacak şekilde davranabilir. Ama Kürdler de vermediklerini; birliğin ancak ulusal zeminde ve ortak amaçlarda olabileceğini belirttik. bu ziyareti kendi lehlerinde çok iyi kullanabilirler kuşkusuz. Ulusal bilincin yok edilmeye yüz tuttuğu Kuzey Kürdistan’da, bu ziyaret ulusal bir dirilişi vesile olabilir.
Şimdi tam da birlik zamandır diyoruz. Bu birlik, ulusal simge olan Berzanî’ye sahip çıkmak ve Kürdistan Bayraklarıyla Amed’in Kürdistan olduğunu bütün dünyaya göstererek hayata geçirilebilir...
Bu yazının hiçbir kelimesi bana ait değil. Nasname adlı Kürtçü bir siteden derleme. Aslı daha uzun, ben bazı yerlerini atarak kısalttım. Kürtçülerin -dikkatinizi çekerim Kürtlerin demiyorum, Kürtçülerin diyorum- Barzani’ye, Türkiye-Barzani muhabbetine nasıl baktığını, neler beklediğini ve nihai amacın ne olduğunu açık seçik ortaya koyduğu için sizlerle paylaşmak istedim. Biz yıllardır üzülerek ve hayıflanarak söylüyorduk, yarmaya çalışıyorduk, Nasnameciler sevinerek açıklıyorlar. Bizim feryatlarımızı duymayan insanımız acaba onların zafer çığlıklarını duyar mı? Duyar da “ne oluyor” diye etrafına bir bakar mı? Uyanış için son çare bu mu olmalıydı. 
Bu yazının tahlilini -kısmet olursa- pazartesi günü yapacağız.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.