2013-2014 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINA DEVASA SORUNLARLA BAŞLIYORUZ.

2013-2014 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINA DEVASA SORUNLARLA BAŞLIYORUZ.

Değerli Meslektaşlarım, sevgili öğrenciler, saygıdeğer veliler, her öğretim yılı olduğu gibi bu eğitim-öğretim yılına da devasa sorunlarla boğuşarak başlıyoruz.

A+A-

İlçemiz, bölgemiz ve ülkemiz çapında baktığımızda 2013-2014 eğitim-öğretim yılı tıpkı geçen yıl gibi ilklere sahne olacaktır. Bu öğretim yılında yapılan en önemli değişiklik ise, ortaöğretime geçiş sistemi ile ilgilidir. Yeni sınav sisteminin önümüzdeki dönemde neler getireceğini çok daha iyi görebileceğiz. Ancak Türk Eğitim-Sen olarak sistemi genel hatları ile değerlendirdiğimizde; Bakanlığın 4+4+4 sisteminde olduğu gibi yine sınıfta kalacağını ve telafisi zor hatalara imza atacağını öngörüyoruz.

 

Yeni sistem gerçekten sınav yarışını ortadan kaldırarak, adil ve başarılı bir eğitimin önünü açar mı, dershanelerin tamamen ortadan kalkmasına neden olur mu? Yeni sistem de, tıpkı SBS gibi sınav odaklıdır. Bu haliyle SBS’nin sadece ismi değişmiştir. Hatta SBS’de öğrenciler yılda tek sınava girer ve tek sınavın stresini yaşarken; yeni sınav sistemi ile birlikte 8. sınıfta 12 sınava girecek, kendilerini sık sık yarış ve heyecan içinde bulacaktır. Sırf dershaneleri kaldırmak pahasına eğitimin genetik kodlarıyla oynanmakta ve eğitim yeni bir bilinmezliğe sürüklenmektedir.

 

Bu sistem dershanelere kilit vuramaz. Zira sınav olduğu sürece dershanelerin olması kaçınılmaz olacaktır. 

 

Bu sistem ile ilgili en büyük endişelerden birisi de müfredata ilişkindir. Her okulda müfredat aynı şekilde işlenememektedir. Bazı bölgelerde kar tatilleri ya da öğretmen açığı v.b. nedenlerle müfredatta sıkıntı yaşanması kaçınılmazdır. Bu sistemle birlikte iller arası, bölgeler arası, okullar arası eşitsizliğin de giderilmeyeceği çok açıktır. Öğretmen atamalarında ihtiyaç olan illere ve branşlara daha fazla sayıda atama yapmak bir önlemdir. Ancak Bakanlığın bunu nasıl yapacağı ciddi bir muammadır. Bu yıl sadece Muş’ta yüzlerce sınıf öğretmenine ihtiyaç varken, Türkiye genelinde atanan sınıf öğretmeni sayısı 1820’dir. Bakanlığın okullar arasındaki eşitsizliği azaltmasının yolu her okula yeterli sayıda öğretmen ataması yapmaktan, ücretli öğretmen uygulamasına son vermekten, okulların fiziki, alt yapı, donanımını geliştirmekten geçmektedir. Öte yandan ileriki yıllarda öğrencilere kesinlikle açık uçlu sorular sorulmamalıdır. Açık uçlu sorular yazılılarda ezberciliği ortadan kaldırması bakımından önemlidir ancak merkezi bir sınavda açık uçlu sorular ölçme ve değerlendirme bakımından şaibeleri beraberinde getirecektir. Bu sistemin tek olumlu yanı ise6, 7 ve 8. sınıf yılsonu başarı puanlarının aritmetik ortalamasının yüzde 30’nun liselere girişte etkili olmasıdır. Bu durum öğrenciyi okuldan kopmasını engelleyecek, okula devamını sağlayacak bir uygulamadır. Bu sistem ile ilgili sınav güvenliğine yönelik endişeler de dikkate alınmalı, KPSS ya da diğer sınavlarda yaşanılan skandallar bu sınavlarda asla yaşanmamalıdır. Aksi takdirde çocuklarımızın çok genç yaşta güven duyguları zedelenecek, şaibe kavramının altında ezileceklerdir.

 

Bakanlık her yaptığı işte olduğu gibi yönetici atamalarını da eline yüzüne bulaştırdı. Yeni Yönetici Atama Yönetmeliği yazılı sınava ek olarak sözlü sınav uygulaması getirdi. Sözlü sınavın sakıncalarını anlatmamıza rağmen, Bakanlık eleştirileri görmezden geldi. Nitekim yönetmelik yayınlandıktan kısa bir süre sonra endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı. Yönetmelikte getirilen sözlü sınav uygulaması ile birlikte milli eğitim tarihindeki en büyük torpilli atamalara imza atılmaktadır. Bazı adaylara, yazılı sınavdan yüksek puan almasına, yani mesleki yeterliliğini kanıtlamasına rağmen, sözlü sınavda düşük puan verilmekte; bazı adaylara da yazılı sınavdan düşük puan almasına rağmen sözlü sınavda torpilli puanlar verilmektedir. Dolayısıyla ideolojik ve keyfi uygulamalar neticesinde yönetici kadrolarına hak etmeyenler atanmaktadır. Müdür koltukları artık resmen yandaşlara satılığa çıkarılmıştır. İktidarı yıkayıp, yağlayan, ideolojileri birbiriyle örtüşen, aynı siyasi tutumlara sahip olanlara koltuklar emanet edilmektedir. Ses ve görüntü kaydının olmadığı bu mülakat sınavlarında şaibeler peşi sıra gelmektedir. Zaten yazılı sınavla mesleki yeterliliğini kanıtlayan kişilere sözlü sınav yapmak, ‘sen istediğin kadar yüksek puan al, ben adamımı alırım’ anlayışının tezahürüdür

 

Ayrıca bazı izan yoksunu kimseler de makam dağıtıldığı için sendikalarından istifa ederek, yandaş sendikaya geçmektedir. Kendisini pazarlayan, makam-mevki için yapmayacakları kalmayan bu insanlar, öğretmenlik mesleğinin de yüz karalarıdır. Çocuklarımıza doğruluğu, dürüstlüğü, özü sözü bir olmayı öğretmesi gereken kimi öğretmenlerimizin, böylesine şereflerini ayaklar altına alacak şekilde davranması kabul edilebilir değildir. Zaten böyle kimselerin sendikamız çatısı altında olmaması da isabetlidir. Bu minvalde, sendikamızın elbette yaşananlara seyirci kalması beklenemez. Türk Eğitim-Sen şaibelerin yaşandığı illeri tek tek deşifre etmekte, şubelerimiz il milli eğitim müdürlükleri önünde eylemler yapmaktadır. Bu vebalin sorumlusu Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile yandaş kayırmacılığı önde tutan il milli eğitim müdürlükleridir. Türk Eğitim-Sen, gerekirse yüzlerce yönetici adayı ile birlikte Bakanlığın kapısına da dayanacak ve bu işin sorumlusu olan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı protesto edecektir. Bu süreçte sendikamız, Yönetici Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’ne Danıştay nezdinde dava da açmıştır. Hukukun üstünlüğüne inanan sendikamız, yargının bu yönetmeliğini iptal edeceğine ve tüm torpilli atamaların iptal edileceğine inanmaktadır.

 

Geçtiğimiz yıl hem yeni eğitim sistemi nedeniyle norm kadro fazlası olan hem de il/ilçe emri uygulamasının kaldırılması ve özür grubu tayinlerinin yılda bir kez yapılması dolayısıyla mağdur olan öğretmenlere alan değişikliği hakkı getirilmişti. Ancak senelerce okuttukları alan yerine zorunluluktan dolayı hiç tecrübe ve birikim sahibi olmadığı alana geçen öğretmenlerimizden bazıları alanlarında mutlu, verimli ve başarılı olamayınca sendikamız, alan değiştiren öğretmenlerimizden isteyenlere çalıştığı yerde eski alanlarına geri dönüş hakkı tanınmasını istemişti. 2013 alan değişikliği işlemleri MEB'in atama ve yer değiştirme takviminde bulunmasına rağmen MEB sözünü tutmadı. Okulların açılmasına 2 gün kala bu öğretmenlerimiz mağduriyetleri ile baş başa bırakılmıştır.  

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın öngörü sahibi olmaması nedeniyle bu yıl öğrencilerimiz büyük bir mağduriyet yaşadı. SBS ile Anadolu liselerine yerleştirilemeyen yüz binlerce öğrenci mecburi olarak meslek liseleri, imam hatip liseleri, ÇPL, özel lise ya da açık liseyi tercih etmek zorunda kaldı.Çocukları örgün eğitimden uzaklaştıran, yüz yüze eğitimden mahrum bırakan, okul havasını solumasına engel olan açık lisenin bir alternatif olarak sunulması büyük bir hatadır. ÇPL’lerde her yerde bulunmamaktadır. Dolayıyla daha önceleri isteyen öğrencilerin kayıt yaptırdığı meslek liseleri ve imam hatip liseleri bazı öğrenciler için zorunluluk haline geldi.

 

Okullar yamalı bohçaya dönmüştür. Bu noktada yapılması gereken ihtiyaçlar ölçüsünde genel liselerin yeniden açılmasıdır. Tabi, MEB’in genel lise yapabileceği binaların olup, olmadığı da soru işaretidir. Bakınız; MEB 2012-2013 eğitim istatistiklerine göre, derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbul’da ilkokul ve ortaokulda 43, ortaöğretimde 37, Bursa’da ilkokul ve ortaokulda 35, ortaöğretimde 34, Adana’da ilkokul ve ortaokulda 39, ortaöğretimde 38, Şanlıurfa’da ilkokul ve ortaokulda 48, ortaöğretimde 38, Diyarbakır’da ilkokulda 42, ortaöğretimde 46’dır. Tabi bu rakamlar il genelinin ortalamasını yansıtmaktadır. Özellikle belli bölgelerimizde ve büyükşehirlerimizde ortalamanın çok üzerinde kalabalık sınıf mevcutları bulunmaktadır. Hatta bazı sınıflarımızda sınıf mevcudu 60-70’e kadar ulaşmaktadır. Öte yandan Bakanlık, boş kalan 61 bin kontenjana, yerleştiği okuldan memnun olmayan ve açıkta kalan öğrencileri yerleştirmeye çalışacağını belirtmişti. Bu durum, açıkta kalan öğrencilerin çok küçük bir kısmını memnun edebildi. Peki, geriye kalan öğrenciler ne oldu? Hiçbir planlama yapmadan, yaşanabilecek olası sonuçları öngörmeden tüm liseleri Anadolu liselerine dönüştürmek nasıl bir mantığın ürünüdür? Öğrencileri 4+4+4 sistemi ile mağdur eden, anaokulu çağındaki çocukları ilkokul birinci sınıfa başlatarak öğrencilerde travmalara yol açan, eğitimin dokusuyla sık sık oynayarak hallaç pamuğu gibi dağıtan Bakanlık ne zaman aklı başında uygulamalara imza atacaktır?

 

Eski Bakan Ömer Dinçer akademisyen kimliğe sahip olmasına rağmen öğrenim özrünü özür grubu tayinleri arasından çıkarmıştı. Sendika olarak buna karşı çıkmış öğretmenlerin haklarının gasp edilemeyeceğini kamuoyuna deklare etmiştik. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın bu konuya Dinçer kadar katı bakmayacağını düşünmüş, öğrenim özrünü yeniden özür grubu tayinleri arasında yer alacağına inanmıştık. Ancak akademisyen olan Bakan Avcı da bizi şaşırtarak, özür grubu tayinlerini yönetmelikten çıkardı. Oysaki öğrenim özrü tayini isteyen öğretmenlerin sayısının arttığı söylense de, 800 bin’e yakın öğretmenin görev yaptığı Bakanlık’ta öğrenim özrü tayini isteyenlerin sayısı toplu iğne başı kadardır. Ayrıca öğrenim özrü daha önceleri özür grubu tayinleri arasındaydı ve hiçbir problem yaşanmıyordu. Bugün ne oldu da öğrenim özrü, eş durumu ya da sağlık özrü tayinlerini olumsuz etkiler hale geldi? MEB yetkililerinin açıklamaları gerçeği yansıtmadığı gibi, minareyi kılıfına göre uydurma gayretidir.

 

Öte yandan, iller arasında eş ve sağlık özrü tayini isteyen öğretmenlerin mağduriyetleri giderilmiştir. Bu noktada Bakanlığa teşekkür ediyoruz. Ancak il içi özür grubu tayinlerinde sorunlar devam etmektedir. Öğretmenlerin ailelerinin yaşadıkları yer ile görev yaptıkları okul arasında 100-200 km. bulunmaktadır. Bu, bazı yerlerde iki il arasındaki mesafeden bile fazladır. Dolayısıyla il içi özür grubu mağdurlarına da yer değişikliği hakkı tanınmalı ve il içi özür tayinleri bir an önce yapılmalıdır. Ayrıcaönümüzdeki yıllarda da aynı soruların yaşanmaması için Milli Eğitim Bakanlığı özür grubu tayinlerini yılda iki defaya çıkarmalı ve il/ilçe emrini mutlaka getirilmelidir. İl/ilçe emri geri getirilmediği sürece her yıl öğretmenler aynı stresi yaşayacaktır.

 

Şunu da belirtmek isteriz ki; Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğine göre il içi sıralar Haziran ve Ağustos aylarında birer kez işletilmekte ve Ağustos ayı sonu itibariyle iptal edilmektedir. Ancak Bakanlık tarafından öğretmenlerin il içi yer değiştirme döneminde bu konuda herhangi bir açıklama yapılmamış ve dolayısıyla sıralar çalıştırılmamıştır. İl içi tayin isteyen ancak tayini çıkmayan öğretmenler sıralar çalıştırıldığında ihtiyaç bulunan eğitim kurumlarına yer değiştirebilecektir. Bu nedenle sendikamız, birinci yarıyıl sonu itibariyle il içi sıraların bir kez daha çalıştırılmasını talep etmektedir.         

 

Eğitim çalışanları ne yazık ki sefalet zamlarına mahkûm edilmektedir. Son yapılan toplu sözleşmede memurlara 2014 yılı için 123 TL zam yapılmış, öğretmenlerin eğitim-öğretim tazminatları sadece brüt 75+75 TL artırılmıştır. Oysaki öğretmenlere yıllardır hiç iyileştirme yapılmamış, iki yıldır ek ödemeleri artırılmamıştı. Toplu sözleşmelerde akademisyenlere de hiçbir ek artış verilmemiştir. Türkiye’de öğretmenler yılda 11 bin 561 ile 13 bin 208 dolar arasında kazanmaktadır. OECD ülkeleri ortalamalarına göre  ilkokulda görev yapan bir öğretmenin maaşı yılda 28 bin 523 dolar ile 45 bin 100 dolar arasında değişmektedir. (OECD ülkelerindeki maaşlar satın alma gücü paritesine göre hesaplanmıştır.) Bu, Türkiye’deki maaşlar ile OECD ülkelerinin maaşları arasındaki uçurumu göstermesi bakımından önemlidir. Eğitim çalışanları aza tamah etmekte, enflasyona ezdirilmektedir. 4 kişilik bir ailenin asgari geçimi için gereken miktar 3 bin 600 TL olduğu dikkate alındığında şef, daktilograf, hizmetli, memur, öğretmen, akademisyen, teknisyen v.b. eğitim çalışanlarının karın tokluğuna bile çalışmadığı görülecektir. Türkiye’nin dünyanın 16. büyük ekonomisi olduğunu söyleyip, bununla övünenler hiç mi eğitim çalışanlarının ve devlet memurlarının durumunu görmemektedir?

 

Görüldüğü gibi yeni eğitim-öğretim yılı birçok sorunla başlamaktadır. Bafra Türk Eğitim-Sen İlçe Başkanlığı olarak tüm eğitim çalışanlarımızın, öğrencilerimizin, velilerimizin yeni eğitim-öğretim yılını tebrik ediyor; başarılar diliyoruz. Umuyoruz ki; bu yıl sorunların asgariye indirildiği, eğitime yapılan yatırımların artırıldığı ve ülkeyi yönetenlerin eğitimin ülkemizin bel kemiği olduğunu kabul ettiği, bu nedenle eğitime ayrı bir önem atfettiği bir yıl olur.

 

        

 

                                                            İbrahim AKEKMEKCİ

                                                    BAFRA TÜRK EĞİTİM-SEN YÖNETİM KURULU BAŞKANI

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.