1960 ve 70'li yıllarda Bafra'da  çocuk olmak

1960 ve 70'li yıllarda Bafra'da çocuk olmak

Ayhan Piryol'un kaleminden 1960 ve 70'li yılların yoksul ve mutlu çocuklarıydık.

A+A-

Ayhan Piryol, “Bafra'da çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.

Tabi o zamanlar bu kadar yaygın değildi telefon ve radyolar, Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu. Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.

Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı. Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı. Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi. Okul kapısında ayva, şam tatlısı, macun şeker, susamlı şeker, pamuk, elmalı şeker, helva, kestane satılır 5 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı alırdık.

Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı. Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi tabi o zamanlar sadece Sümerbank var bayramlarda, okulların açılacağı zamanlarda herkes oraya gider alışveriş yapardı.

O zamanın çocuklarının tamamı, bayramlarda, kıyafetlerimizi ve yeni ayakkabılarımızı başucumuza bırakırdık. 

Bazılarımız koynuna alır, yatardı. Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırılır, bize verilemezdi.  Biz ona o bize bakardı.

İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı. Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.

Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı.

Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci, sülükçü geçerdi. 25 kuruşa Bisiklet kiralar, ''şans kader kısmet talih niyet 5 kuruuş'' diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık. Kandil geceleri, sele sepet top kandil diyerek dolaşırdık. Hıdırellezde renkli yumurta tokuşturur, yağlı yanıçların kokusu eşliğinde eylenirdik.  Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılınır, hayat geçirilirdi. Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı. Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandı.

 İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi.

Aşı olunacağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı. Okulda, Kürt, Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.

Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak, geleneklerimize aykırıydı, ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu. Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi. Dondurma mayıs sonunda çıkar, annem temmuza kadar izin vermezdi.

Erkek çocuklar misket, kuka, bezden yapılmış topla futbol oynarlar; kızlar daha çok ip atlarlardı.

Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 7 adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi.

 Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi. Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takardı. Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi. Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.

Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı.

Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik. Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık. Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi.

 

Bizler böyleydik Bafra’da, böyle büyüdük gitti.

 

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere 
Ayhan Piryol

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
16 Yorum