Yaşar VURAL-Eğitimci

Yaşar VURAL-Eğitimci

KÖTÜLÜĞE İYİLİK ER KİŞİNİN İŞİ

A+A-

Suları çekildi gönül deryamızın. Maddî dünyamızdaki kuraklık manevî dünyamızı da vurdu. Kavruluyoruz ama susuzluktan değil… Bizi kavuran insanlığımıza yabancılaşmamız, sevgiyi, hoşgörüyü geçer akçe olmaktan çıkarışımızdır. Aynı lisanı konuşmak aynı dili konuşmak demek değildir, bunu bugün çok iyi anlıyoruz.

Göz pınarlarımız da kurudu ağlamaktan. İyiliğe, mutluluğa ağlamaktan değil elbette. Sevginin, muhabbetin doğurduğu kardeşlik ikliminin getirdiği yaşlar değil bunlar. Kötülüğün, bağnazlığın, alçaklığın, zorbalığın, savaşın getirdiği yıkımlar, onlardan mülhem gözyaşlarımız. Gönül dünyamızda ve gönül coğrafyamızda ne yazık ki kötülük kol geziyor. Gökyüzünden rahmet yerine bomba yağıyor, ölüm yağıyor. İnsanoğlu en ilkel çağlardan en modern çağlara kadar yeryüzünü cehenneme çevirebilecek meziyetlerle donatılmıştır. Ve bu meziyetini iftiharla sergilemekten de çekinmemiştir. Bugün de bu üstün meziyetini savunmasız nice insan üzerinde deniyor, şehirler yıkıp, toplu katliamlar yapıyor. İnsanoğlunun bu kötülüğüne her zaman bir mazereti olmuştur. Kimi bunu cihad adına yapıyor (IŞID) kimi sözüm ona kendini savunuyor (İsrail). Ve maalesef kötülüğün adaleti yoktur. İsrail kaçırılan 3 gence karşılık bir şehri yok etti ve etmeye de devam ediyor. Kötülüğün matematiksel hesabı olmaz belki ama eğer 3 masum insan öldürülmüşse karşılığında 2 bini aşkın insanın öldürülmesi hangi adalet kitabında yazmaktadır. Kendi varlığını bir başkasını yok ederek sürdürmek, ya da kendini emniyete almak için başkalarını öldürmek anlayışı en ilkel kabilelerde var sanıyorduk. Oysa modern dünya bu düşüncemizde ne kadar yanıldığımızı bize göstermektedir. Yakın tarihimizde soykırıma uğramış bir topluluğun açıkça yazmak gerekirse Yahudilerin bugün Filistinlilere aynı şeyi yapmasını anlamak mümkün değildir.

Kötülük sadece Filistin’de kol gezmiyor elbet. Burnumuzun dibi diye tarif ve tabir edebileceğimiz Suriye ve ırak’ta yaşanan vahşeti anlatmaya bilmem muktedir olabilir miyiz? Kalplerindeki karayı esvaplarına ve sözüm ona sancaklarına bulaştırmış caniler, zaten siyasi bunalımlar sebebiyle darmadağınık olan bölgeleri bir bir ele geçirmiş ve ele geçirdiği yerlerde insanları en vahşi yöntemlerle katletmektedirler. Kameralar karşısında vaazlar verip kelle kesen bu canilere destek olan, inanan kişiler acaba nasıl bir ruh halindeler? Bunları saf dil ya da inanmış olarak tarif etmek çok yersiz ve hafif kalır kanaatimce. Zira İslam adına hareket eden bu kanlı örgüt, ne Müslüman ayırıyor ne Hıristiyan. Şii, Sünni Türkmen demeden kendilerine zararlı gördükleri herkesi öldürüyorlar. Erkekleri ya kurşuna diziyor, ya da onların kafalarını koparıyor, kadınları ve kızları ise önce kâfir ilan edip sonra ırzlarına tecavüz ediyor, köle pazarlarında satıyorlar. İnsan onuru nedir bilmeyen bu caniler maalesef İslam’a da zarar veriyor.

İnsanlığını unutan sadece IŞID canileri ve İsrail değil elbette. Çin, Doğu Türkistan’da yıllardır uyguladığı sindirme ve asimile etme politikasından vazgeçmiyor ve Doğu Türkistan’da Türkler sokak ortasında vahşice öldürülüyor. Gerek asker gerekse halkın zulmüne uğrayan Doğu Türkistan Türkleri dünyanın gözleri önünde varlık yokluk mücadelesi veriyor. Bunların dışında çoğu İslam coğrafyasında acı, kan, gözyaşı, sefalet, yoksulluk, sömürü hiç eksik olmuyor. Afganistan, Pakistan, Keşmir, Arakan, Libya ve daha nice ülkede insanlar, insanlığımız ölüyor.

İster akrabalık bağımız olsun, ister dinî bağımız yahut da hiçbir bağımız olmasın. İnsanların bir hayvan gibi katledilmeleri -zira hayvanlara dahi reva görülmemelidir bu zulümler- bir tavuk gibi boğazlanmaları hiçbir mazeretin arkasına sığınılarak açıklanamaz. Bir kişi ya da grubun günahının binlerce masum insana kadına, çocuğa, yaşlıya çektirilmesi vicdanlarımızı yaralamıyor mu? Sırf farklı düşünüyor, farklı inanıyor ya da farklı görünüyor diye insanları katletmek ne büyük bir tahammülsüzlük ve vicdansızlık örneğidir.

Önce iç dünyamızda azaltıp, bitirdiğimiz hoşgörüyü, sonra evimizden, sonra mahallemizden, sonra cemiyetimizden, sonra ülkemizden ve nihayetinde dünyamızdan sildik. Hoşgörü tohumları ekmek yerine kin tohumlarını ektik gönüllerimize, dimağlarımıza. Kötülük ettiğimiz bilmiyorduk belki ama gönlümüzde yeşerttiğimiz kin, gözümüzü de gönlümüzü de bürüdü ve ondan doğan çocukların adı da kötülük oldu.

Russel Crowe’un başrollerini oynadığı “Nuh” adlı filmde, tufandan önce insanların kötülükleri sebebiyle dünya hiçbir bitkinin yetişmediği yağmurun yağmadığı bir yere dönüşmüştür. Bütün bitkiler ve bitki tohumları yok olmuş sadece Nuh’un babasının (Methuselah) elinde bir tohum kalmıştır. Ve o tohum, Tanrı’nın da yardımıyla yeryüzünü tekrar yeşertmeye yetecektir. Biz sevgi tohumlarının filmdeki bitki tohumu gibi yok olduğuna inanmıyoruz. Hâlâ iyiliğin, hoşgörünün hâkim olduğu gönüllerin olduğunu biliyoruz. Yapılacak iş sadece kalplerinde iyilik duygusu kararmış insanlara iyiliğin gücünü tekrar hatırlatmaktır. Hem sözle hem davranışla yapmalıyız bunu. “İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin kârı” der atalarımız. Er kişi olmak zordur, ama kötülüğün dünyada yayılmasını önlemek ancak kalplerdeki kötülüğü silmekle olur.

Herkes gönlüne çeki düzen verirse dünyanın da düzeleceğinden hiç şüpheniz olmasın…

                           

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.