İlahiyatçı Profesörden Nifak Tohumları!

İlahiyatçı Profesörden Nifak Tohumları!

Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Öğretim Görevlisi İsrafil Balcı,

A+A-

Cuma hutbelerinde “PEYGAMBERE İMAN TEVHİDİN BİR GEREĞİDİR” başlıklı hutbe verildiği için Cuma Namazı’na gitmeyeceğini açıklayacak “tevhid adına, yurdum insanına aleni olarak şirk pazarlanıyor” iddiasında bulundu.

Cuma hutbesindeki “Namazın vakitlerini, rekât sayılarını ve nasıl kılınacağını bize Efendimiz öğretmiştir.” İfadesine itiraz ederek bunun bir şirk anlayışı olduğunu iddia eden Balcı, hutbeyi hazırlayanları ise, cahillikle suçladı.

Sosyal Medya üzerinden konuyla alakalı uzun bir açıklama yapan balcı “Vatandaşın vergisiyle halka hurafe pazarlayan bir kurumdan zerre misali olumlu bir beklentim yok. Vebal olacak diye işimi bıraktım içimden geçenleri dile getirdim. Yarın siz Camilere gideceksiniz, tevhid inancınıza şirk bulaştırılmış hikâyelerle avunup işinize döneceksiniz, ama ben bu hezeyanları duymamak için gitmeyi düşünmüyorum” diye yazdı.

HURAFE BATAKLIĞI

 


Hazretimiz namaz ibadetinin yanı sıra oruç, hac ve zekât oranlarının da Resûlüllah tarafından belirlendiğine vurgu yaptıktan sonra, asıl bombayı patlatmış ve “BİZE KUR’AN YETER” anlayışıyla peygamberimizi, onun siretini ve sünnetini dikkate almadan Müslümanca yaşamaya çalışmak mümkün değildir” diye fetvayı basmış. Bu talihsiz ifadeleri kullanan her kimse, efendi sen bu tanımlamanla cami kürsüsünden kimlere kendi fantezilerini din olarak pazarlıyorsun? Senin inandığın hikaye hurafe bataklığına birileri de inanıp batmak zorunda mı?Ehl-i Sünnet İnancına hurafe bataklığı diyen Balcı şu hezeyanları yazdı:

Evet, ben “Kur’ân yeter” diyorum, sana göre ben ebedi kurtuluştan mahrum mu kaldım? Bu ne biçim bir zihin dünyası? Şu hale bakın devlet imkânlarıyla birileri kendi fantezisini kalkmış insanlara din diye pazarlıyor. Size Allah adına birilerini yargılama yetkisini kim verdi? Hiç mi vahye saygınız yok? Düşün artık milletin yakasından, gidin kendi kulvarınızda rivayet çöplüğünüzde istediğiniz gibi devam edin.

Hezeyanlarını sıralayan zat, “Kur’an ile sünnetin arasına mesafe koyularak ebedi kurtuluşa ulaşılamaz. Resul-i Ekrem’in şerefli sözleri olmadan Kur’an anlaşılamaz ve yaşanamaz” diye okkalı bir yargıda bulunmuş. Beyefendi önce şunu bil ki, sözün şereflisi olmaz. Birçok şerefsizin yalan isnatlarla Resûlüllah’a hadis izafe ettiğini yine itibar ettiğin rivayetlerden gösterebilirim.

Allah size anlaşılmaz Kitap mı gönderdi ki bu rivayetlerden kendinizi alamıyorsunuz? Hani kitab-ı mübindi?

Dikkat edin bu ifade, Resûlüllah’ın hadisi olarak binlerce herzenin vahiy kategorisine sokulup yutturulma çabasından başka bir şey değildir.

1400 SENEDİR 14 ADIM GİDEMEMİŞİZ

Sizin sünnet dediğiniz nedir Allah aşkına, Kur’an’la sünnetin arasını açan kimmiş? Sizin o şerefli söz dedikleriniz arasında bin bir türlü rezillikler var, bunları hangi hakla Resûlüllah’a isnad edip din diye yutturuyorsun?

Hezeyanlarını sürdüren zat her kimse, ‘Biz Allah’ın Kitabı’nda ne bulursak ona uyarız, hadis tanımayız’ diye bir rivayeti hadis diye yutturup, bunun üzerinden hadis olarak tanımlanan tonlarca kirli bilgiyi din diye sunma çabasında.

Efendi bu rivayet Emeviler dönemindeki siyasi çalkantılar sırasında herkesin hadis uydurup Resûlüllah’a isnad ettiği dönemde piyasaya sürülmüştür. Taraflar uydurdukları rivayetlere itibar etmeyenleri bu yolla hizaya getirmeye çalışırdı. Tıpkı bu gün olduğu gibi o dönemde de insanlar uydurma rivayetler yerine vahye itibar ettiğini söyleyince, onları kontrol altında tutmanın en kestirme yollarından birisiydi bu. Asılsız iddialar önce hadis formuna sokulup sunulur sonra maksada göre kullanılırdı. Yazık ki, yaklaşık 1400 senedir ümmet 14 adım yol gidememiş.

Madem bu rivayeti millete yutturuyorsunuz o halde buyurun bir tane de ben hatırlatayım ve bunu da zikredin (dostlarım bilir daha geçen gün paylaşmıştım): Şeddâd, İbn Abbâs’a sordu ki, “Resûlüllah bir şey bıraktı mı?’ O da, Kur’ân’ı kast ederek ‘mushafın iki kapağı arasında bulunanlardan başka hiçbir şey’ diye cevap verdi. Buhari, “Fedailu’l-Kur’an”, 16.

Hangisine inanacağız? Hakem kim olacak? Şüphesiz ki, vahiy. Lakin bu talihsiz metni yazan hazrete ve buna onay veren zevata göre rivayetsiz din olmuyor.

Hazretimiz metnin sonunda duayı bastırırken her zaman olduğu gibi yine Müslümanların beleşçiliğini sergilemiş ve mahşer günü Resûlüllah’ın “şefaatine nail olma bahtiyarlığından” söz etmiş. Allah’tan korkun. Allah’ın rahmân-rahîm sıfatları sizi kesmedi mi? Kimden ne dileniyorsunuz? Hani kızına baban peygamber olsa da güvenme demişti? Rivayet ya o yüzden hatırlattım.

Vatandaşın vergisiyle halka hurafe pazarlayan bir kurumdan zerre misali olumlu bir beklentim yok. Vebal olacak diye işimi bıraktım içimden geçenleri dile getirdim. Yarın siz Camilere gideceksiniz, tevhid inancınıza şirk bulaştırılmış hikâyelerle avunup işinize döneceksiniz, ama ben bu hezeyanları duymamak için gitmeyi düşünmüyorum.

Öte yandan Cuma Hutbesine İsrafil Balcı’nınkine benzer bir itiraz da Mustafa İslamoğlu’ndan geldi.

İslamoğlu “Diyanetin bugünkü hutbesini yazan zat, Tevhid dini olan İslam’ı, Allah ile Peygamber’in ortaklaşa kurduğu limited şirket zannediyor. Kella!!”diyerek  terbiye, edeb ve haya sınırlarını zorladı.

Kaynak:akasyam.com

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.