Emre KOÇ

Emre KOÇ

DİN DİLİNDE BELİRLEYİCİ FAKTÖRLER: KORKU VE ÜMİT

A+A-

Ne demek din dili? Ünlü Alman filozof Martin Heidegger ‘’dil düşüncenin meskenidir’’ diyor. Yani, dil bir iletişim aracı olmaktan çok daha fazla bir şeydir. Dil, tecrübe ve orijinalliğe dayalı olarak gelişen varoluşsal bir süreçtir. İlkel çağlardan günümüze beyin hacmi genişleyen türümüzün evrene verdiği en anlamlı mesaj/armağan dildir. Dil düşüncenin meskenidir ve mensupları bu meskende anlam/derinlik/huzur arar-bulur. Dil, tasavvurâttaki form ve izlekleri sadece semantik ve analitikle düşünceye sunmakla yetinmez. Bilakis kültürdeki canlılığı, yaşanmışlığı ve etkileşimi çağdan çağa taşır.

Din dili de , dilin dayandığı tecrübe ve orijinalliğin din ve kültür bağlamındaki iz düşümüdür. Yani inananların dini yaşayarak kültür haline getirmesi, ilahi takdir bağlamında akıp giden sürece insan tekili olarak gönüllü katılması ve yaratıcının kurduğu muazzam düzene karşı hayranlığın ifadesi olarak emirlerine ve yasaklarına riayet etme erdeminin kelimeden varlık alanına çıkmış hali denilebilir. Diğer bir deyişle din dili inananların duygu, düşünce ve yaşam anlayışlarına şekil veren ana perspektif olarak da tarif edilebilir.

Söz-hitâb, metin-anlam, olay-olgu tasniflerini dikkate alarak, Yüce Allah’ın kelâmındaki muradını ve nasıl anlaşılabileceğine dair İslam kültür mirasımızdaki yöntembilim ilkelerini de dikkate alarak din dilinde belirleyici olan faktörlere bakıp kutsal kitap ve dindarlık algımızı gözden geçirmek elzemdir.

Cennet ve cehennem tasvirlerinin verildiği ayetleri nasıl okumalı, anlamalı ve yorumlamalıyız?

Gözlem ve şifahi araştırmalardan elde ettiğimiz bulgulara göre muhafazakar dindarlar arasında cehennem ayetlerini tebliğ etmek dindarlığı artırıcı bir etken olarak görülüyorken seküler dindarlar arasında ise cennet ayetlerini tebliğ etmenin dindarlığı artıracağına dair bir kanı saptanmıştır. Bu bulgu ve saptama haredi, ortodoks ve gelenekçi teistlerde cehennem ayetlerinden etkilenme ve deist, ateist, agnostiklerin yer aldığı kültür düzeyinin dışındaki seküler dindarlarda ise cennet ayetlerinden etkilenme edimine dayanmaktadır. Her iki yönelimde tebarüz eden farklılık dine, kutsal kitaba ve din diline bakış açısından kaynaklanmaktadır. Buradaki bakış açısı tanımlayıcı bir mahiyete sahiptir. Yani iki farklı bakış iki farklı yönelime/odağa dayanmaktadır. Teistik din geleneğinde ise yön yaratıcının tekliğini, kudretini ve aşkınlığını tasvir eden bir metafordur. Yani kul yaratıcıya yüzünü doğrusal bir izleğe yönelerek çevirir. Müslümanların sadece Kabe’ye yönelerek namaz kılmasını hatırlayalım. Konumuza dönecek olursak, ‘’Peki cennet ve cehennem ayetlerine karşı lokasyonumuzu ve yönümüzü nasıl tayin edeceğiz?’’ sorusunun cevabını ilk önce kutsal kitapta, akabinde ise din dilinde arayacağız.

Bir. İslam’ın kurucu tecrübesi Mekke’de Allah’a ve Resul’üne iman etmelerinden ötürü sıkıntılar yaşıyorlarken, Medine’nin faklı inanç ve kültür gruplarıyla medenileşme yolunda kamusal ve ahlaki müesseseleşmeyi tesis ederlerken, inancın ve iyiliğin hakim olması için canlarını, mallarını ve her şeylerini ortaya koyuyorlarken Allah onların ruhlarını bir nebze olsun ferahlatmak maksadıyla, inananlara ümit, inkarcılara ise korku vermek için cennet ve cehennem tasvirlerini içeren ayetleri indirmiştir.

İki. Allah Kur’an-ı Kerim’de yaygın olarak cennet ve cehennem tasvirlerini peşi sıra vermiştir. Bu üslupta da pasajlardaki konu bağlamına uygun şekilde inanlara ümit, inkarcılara ise korku verme kastı göze çarpar. Tebliğ ve irşat faaliyetlerinde de bu hususiyetin dikkate alınması elzemdir. Cennet ve cehennem ayetlerini bağlam bütünlüğünden koparıp ayrı ayrı dikkate sunmak Kur’an’ın üslup ve icâzına ve bunun nebevi dönemdeki anlam-yorum tecrübesine, olay-olgu bütünlüğüne aykırı bir yaklaşımdır.

 

Üç. Bireysel, toplumsal ve  politik tercihlerini hem cinslerine kabul ettirme ihtiyacı, güç ve ilgi istenci, dünyevi taleplerine harici bir delil/motivasyon bulma arzusuyla Kur’an-ı Kerim’deki haber ve vaat türündeki ayetleri yorumlamak müşahhas tabiriyle, ilacı yanlış tanı ve tedavide kullanmaktır.

Dört. Kurucu tecrübeden günümüze din dili orijinalliğini korumuştur/korumaktadır. Dinin ruhuna uygun şekilde yaşanması/din dilinin ahengine kapılmak, dini usulüne uygun olarak anlamaya çalışmakla mümkündür. İnanan bir kalpte korku ve ümit iki çekim noktası şeklinde tezahür eder. İnanan Allah’tan haşyetle (sevgiye dayalı derin kalbi ürpertiyle) korkar, yüzü/yönü sadece O’na dönüktür. İnkar eden bir kalpte ise korku tüm kasvet ve karanlığıyla hayata dair ümidinin üzerine gölge gibi düşer, yüzünü de yönünü de kaybetmiştir. İman ve iyi işlerle geçen güzide bir ömür dileğiyle… Hoşça kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar