Emre KOÇ

Emre KOÇ

CAMİ NEDİR?

A+A-

Medeniyettir. Her zerresiyle tarihe ve topluma dokunan, bilinmeyenin farkındalığına, hakikatin aşkınlığına ulaştıran, yerkürenin istiklâl hatlarına kurulup semanın derinliklerine uzanan kulluğa dair nice yakarışlara bir şahittir cami.

Her şeyin bittiği an, aslında hiçbir şeyin bitmediği, bilakis yeni başladığını fark ettiğimiz yerdir. Ellerimizin dolu ya da boş oluşunu değil, kirli ya da temiz oluşunu gözeten Rabbimize mağlup olup, her şeyimizle teslim olduğumuz o kutlu yönelişle dünyevi/geçici yanılsamaların esaretinden kurtulup mutlak gerçekliğin izdihamını doyasıya tecrübe ettiğimiz idrak mahallidir cami.

Sevgidir. Dünyevi ya da uhrevi bir faydaya odaklanmadan, âl-i cenap bir tutumla ve nâmütenâhi bir kavrayışla Hak Teâlâ’yı sevmektir. Tek kubbe altında bir araya gelerek O (c.c.)’na yakaran bireylerin şekline ve hâline takılmadan, sırf Allah (c.c.) yarattı diye onları sevmektir, ayırmadan.

Saygıdır. Aynı özden yaratılan herkesin, hak/hukuk nosyonunda fırsat eşitliğini görerek, bir diğerini ‘öteki’leştirmeden, statü terkibine yönelmeden, üstünlük vehmine mahal vermeden kardeşini ‘değerli’ görmesidir. Tuttuğu takımdan oy attığı partiye, takıldığı meşrepten ibraz ettiği mensubiyetine kadar her şeyin devre dışı kaldığı, herkesin eşitlendiği, birbirine öncelikle insani anlamda  ‘saygı’ duymayı öğrendiği/öğrenmesi gerektiği yerdir.

Anlayıştır. Yaratılışa dair onca güzelliğin içerisinde yaşayıp da fark edemediğimiz nice nüans; insanın yaşam serüveninde anlam arayışını maksadıyla buluşturan yerdir cami. Ben kimim? Neyim? gibi hayatın 5N1K’sına uzanan soruları cevaplarken isabet kaydettiğimiz yerdir. Sustuğumuz, içimizi ve dışımızı dinleyip anlamaya çalıştığımız yerdir. Kişisel hazlarımızı, fevri kabullerimizi ve  iç güdülerimizi dizginleyip etrafımızdaki insanların ahvâlini gözlemlediğimizde yalnız/tek/biricik olmadığımızı anladığımız yer… Özneyi ve nesneyi kavradığımız yer…

Nezakettir. Derin ruhlu, geniş ufuklu, yüce gönüllü, ince düşünüşlü olmak sığ bakışlı, dar görüşlü, kaba ve saba olmaktan daha efdaldir/kabule şayandır. Zira meyyâlen birincisi müminliğin şanına layık olandır. Ruhunuzu hak meclisinde hakikat aşkıyla inceltiniz. Sözlerimiz ve davranışlarımız adeta planyadan geçmiş gibi zarafet abidesi olsun. Kırmasın, yıkmasın, su-i edeple dokunmasın. Kırgınlığa, kızgınlığa, hamasete ve kötü şekilde karşılık vermeye sebep olmasın. İnsan değerinin en yüksek olduğu yer, camide nezaketsizliğe ne hacet…

Gündelik hayatın akışında ve sosyalitenin hengâmesinde kaybettiğimiz motivasyonu, biyoenerjiyi ve gönül huzurunu tazelediğimiz yerdir cami. Çağın küresel sorunlarının tarihe ve topluma bıraktığı derin izlerden muzdarip akıl ve vicdan sahibi bireyin, belki bir çözüm ve belkide bir kaçış haliyle sığındığı ‘iman’ mefhumunu tecrübeye döktüğü yüksek gerilimli bir yer… Ve bunca âl-i aurasıyla hayatımızın orta yerinde yükselmesi gereken, sıradan bir mimari yapının çok çok ötesinde olduğu gerçeğini idrake ihtiyaç duyarken, acaba nereye konumlandırıyoruz camiyi?

Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen belirli günlerde mi yöneliyoruz camiye sadece? Herkesin ittifakla şikayeti olan ‘camilerimizin içi boş, kimse ibadete gitmiyor’ sözünü haklılaştıran da maalesef yine Müslümanlar olarak bizleriz. Tarihte ve toplumumuzda medeniyet nişânesi olan ve iyiye, güzele, ahlaka, erdeme ve imana hizmet eden tüm bireysel ve sosyal gayretler, camiden hareketle yola koyulmuştur. Kanaatimce bugün şikayet ettiğimiz toplumsal ve ahlaki sorunların çözümü için ortaya koyduğumuz gayretlerin merkezi odak noktasına, yani camiye ihtiyacı vardır. Evveliyetle karar verip sebat etmemiz gereken bir durum varsa o da camilerimizi kadim fonksiyonuna kavuşturmak olmalıdır.

Tüm dünya dinlerinde ibadethaneyi ‘kutsal’ kılan, aşkın ve mutlak olanı sadece bireysel-içsel-sezgisel-deruni şekilde tecrübe etmek değil, bilakis müntesiplerin birliktelik/vahdet/ümmet haliyle yeryüzünü mescid kılan Allah’ın nimet ve telkinlerine karşı sosyal, ekonomik, hukuksal olarak sorumluluk hissedip icraata yönelme gerçeğidir aynı zamanda. Bu birlikteliği temin eden insani hassasiyetleri yitirerek, zedeleyerek hiçbir yere varamayacağımız gün gibi aşikardır. Bizi birbirimizden uzaklaştıracak her türlü söz, tutum ve davranış İslam’ın temsiliyetini riske atmaktadır/atacaktır. Müslümanlar olarak bizim hedeflerimiz var/olmalı. Hedeflerimiz nerede, biz nerede duruyoruz diye inceden inceye düşünmeye başlamalı. Ey Allah’ın kulları! Birbirinizi seviniz, saygı duyunuz, değer veriniz. Ki tarih ve insan camilerimizden yükselen bu kutlu/kutsal birlikteliğe tanık olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar